Yem teknolojisinde kullanılan preparatlar 4 ana grupta toplanmaktadır. Her geçen yıl yemlerin üretim şekilleri teknolojinin gelişmesiyle değişim göstermeye devam etmektedir. Tabi teknolojinin gelişmesi kullanılan preparatların sağlıklı olup olmadığı da bakılmaktadır. Burada ki amaç en sağlıklı, en lezzetli, en kaliteli olarak yemlerin üretilmesidir. Her ne kadar maliyeti düşürme yönüne gidilerek az sağlıklı maddeler kullanılsa da yetkili birimler buna müsade etmemektedir.
Yem teknolojisinde kullanılan preparatlar 4’e ayrılır;
- Antioksidanlar
- Antifungaller
- Antimikrobiyoller
- Prezervatif preparatlar
Antioksidanlar
Yemlerin imal edilmesi, taşınması ve depolanması sırasında özellikle doymamış yağ asitleri, vitamin A, D ve E gibi kimi besin maddeleri ile renk pigmentleri gibi aktif maddeler oksitlenerek özelliklerini yitirir. Bu oksitlenme karma yem sanayiinde önemli bir problemdir. Bu nedenle oksitlenmenin önlenmesi besin maddelerinin ve diğer etkin maddelerin stabil kalarak özelliklerini sürdürmeleri gerek hayvansal ürünlerin miktar ve kaliteleri ve gerekse hayvan sağlığını bozmaması için gereklidir. Özellikle doymamış yağ asitleri yönünden zengin yağları kapsayan bitkisel kaynaklı yemlerde oksitlenme önemlidir. Bununla birlikte hayvansal kaynaklı yemlerden balık unu ve et unundaki yağlar da acılaşabilirler. Mikroorganizmalar tarafından meydana getirilen yıkılma ve kokuşma ise ayrı bir konudur ve ortamdaki rutubetin azaltılması ve dondurma gibi önlemlerle giderilir. Yemlerdeki acılaşmada, ortamın Isısı ve ağır metaller hazırlayıcı bir rol oynar. Özellikle demir acılaşmada katalizör etki gösterir. Yemlerin depolanması, karıştırılması ve taşınması metallerle teması dolayısıyla oksidasyonu hızlandırır. Tane halindeki yemler acılaşmadan bir yıl hatta daha uzun süre kalabildikleri halde öğütülmüş yemler kısa sürede acılaşır.
Bunun nedeni;
1) Kırılan, ezilen ve öğütülen tahıllarda koruyucu tabakanın yok olması ve hava ile temas eden partikül yüzeyinin genişlemesi,
2) İşlemler sırasında yem partiküllerinin ağır metallerle temas etmesi,
3) Isı, ışık ve oksijenin reaksiyonu süratlendirmesidir.
Oksidasyon yemin besleyici değerini azaltmakla kalmayıp, aynı zamanda acılaşma ile hoş olmayan kokuların oluşmasına neden olur. Oksidasyon yavaş başlar ve giderek süratlenir. Bu nedenle önlemler baştan alınmalıdır. Yemlere yağ katılması, vitamin – mineral ve vitamin-protein-mineral premikslerinin kullanılması halinde oksitlenmenin önlenmesi bakımından antioksidanların ilavesine kesin ihtiyaç vardır. Böylece yağda eriyen vitamin ve pigmentlerin dayanıklılığı artar. Ayrıca süt ikame yemlerinde antioksidanların kullanılmasında fayda vardır. Aksi takdirde acılaşan yağ nedeniyle meydana gelen sütteki koku hayvanların sütü reddetmelerine neden olur.
Yağlar rutubet ve enzimlerin mevcudiyetinde kendilerini meydana getiren gliserol ve yağ asitlerine ayrılır ki; bu reaksiyona hidrolitik acılaşma denilir ve ortamdaki yağ asitlerinin mevcudiyeti ile karakterizedir. Oksidatif acılaşmada ise, gliserid yapısında bulunan doymamış yağ asitlerinin çift bağında oksitlenme ile peroksitler teşekkül eder. Buradaki reaksiyon doymamış yağ asitleri çift bağındaki karbon atomunun bir hidrojenini kaybetmesi ve yerine oksijen bağlanması ile gerçekleşir. Hidrojen atomunun koparılmasında rol oynayan maddelere serbest kökler denilmektedir. Hidrojen koparılan yere bağlanan oksijen atomları elektron dengesini sağlamak için başka molekülden hidrojen koparır. Bu olay kendi kendine sürekli bir şekilde artarak devam eder ve sonuçta otooksidasyon adını alır.
Otooksidasyon karmaşık bir işlemdir ve yağ asitlerindeki çift bağda hidrojen iyonlarının koparılması ile oluşmaya başlar. Otooksidasyon doğada yaygın bir şekilde oluşup yüksek Isı, radyasyon, fosfolipaz ve lipoksidaz gibi enzimler, ultraviyole ışınları ve metal iyonları işlemleri hızlandırır. Bu etkenlerden hayvan. yemleri için önemli olanı ultraviyole ışınları ve metal iyonlarıdır. En iyi bilinen oksidasyon katalizleyicisi Cu ve Fe’dir. Metal iyonları zararlı etkilerini serbest kök yaratarak gösterirler. Bu nedenle şelat yapıcı maddeler kullanarak metal iyonlarını bağlamak ve onu sindirim kanalında serbest bırakmak gerekir. Bu amaçla kullanılan şelatlar fosforik asit, sitrik asit veya tartarik asit şeklinde sıralanabilir.
Oksidasyon sunucunda başlıca aldehidler, ketonlar ve hidroksi asitler oluşur. Bu maddeler yemlerde acılaşma ve kötü kokuların şekillenmesine neden olur. Serbest köklerin en kolay hidrojen koparttığı moleküller doymamış nitelikteki çift bağ kapsayan olduğu için birden fazla çift bağ içerenler oksidasyona daha duyarlıdır. Nitekim balık yağında yer alan kimi yağ asitleri 6 adet çift bağa sahiptir. Bu nedenle balık yağı hızlı bir oksidasyon gösterir,
En yaygın antioksidan maddeler
1) Butyleyted hidroksi annisole (BHA),
2) Butyleyted hidroksi tolien (BHT),
3) Etoksiguin (EO),
4) Vitamin E (atokoferol),
5) Askorbik asit,
6) Gallik asit tuzları
İlk ikisi yemlerdeki yağların 27 hafta süreyle 18-26 0C’de Stabil kalmalarını sağlar. EQ ise 47 0C’de renk maddelerinin 3 hafta Süreyle sabit kalmasına zemin hazırlar. Kesimden önce broylerde antioksidan kullanılması karkas yağlarının stabilitesini de sağlayıcı etki gösterir. Antioksidanlarla birlikte vitamin E kullanılması ile daha iyi sonuçlar alınır. Özellikle doymamış yağ asitlerince zengin yağların oksidasyonunu önlemek için vitamin E miktarını artırmak gerekir. Çünkü vitamin E doymamış yağ asitlerinin hücrelere geçişi sırasında oluşacak peroksitleri önlemede etkilidir. Vitamin E etkisinden kurtulabilen ve peroksitlerden oluşan hidroksiperoksitleri de önlemek için glutation peroksidaz enzimi ortama girerek etkisini gösterir. Doymamış yağ asitlerinin bir gramına yaklaşık 1 mg vitamin E katılması oksidasyonu azaltmaktadır.
Antifungaller (Mantarlar)
Mantarlar dört değişik aşamada etkilidir.
1) Arazide her zaman bulundukları için tüm bitkisel ürünü hasattan önce enfekte edenler,
2) Biçimden sonra yem maddelerinin depolanması sırasında enfekte edenler,
3) Yem karmalarının hazırlanmasından sonra depo ve yemliklerde yemleri enfekte edenler,
4) Hayvanların sindirim ve solunum sistemlerini enfekte edenlerdir.
İlk üç grupta bulunan mantarlar zararlı etkilerini mikotoksin salgılamak suretiyle yapar ve yemlerin besin maddeleri kompozisyonunu bozarlar. 4. grup ise mikosis hastalığını yapan grubu teşkil eder.
İlk gruba girenler arasında en yaygın olanı Aspergilluslardır. Sindirim kanalında yerleşen mantarlar içinde en çok bilineni ise Candida albikansdır. Aspergillusların salgıladıkları mikotoksinlerden en yaygın olanı aflatoksinlerdir. Aflatoksinler dışında bu ilk gruptaki mantarların toksinleri öldürücü olmamakla birlikte büyümeyi azaltıcı ve yemin etki derecesini düşürücü rol oynar.
En tehlikeli mikotoksinler aflatoksinlerdir. Aflatoksinler içersinde en önemlileri sırasıyla Aflatoksin B1, B2, G1, G2‘dir. Mantarlar uygun koşullarda hızlı üreyebilirler ve çevre değişikliklerine de uyum sağlayabilirler. Ayrıca bilinçsizce antibiyotik kullanılması da mantar oluşumuna zemin hazırlar.
Mantarlar özellikle şu ortamlarda daha kolay üreyebilirler;
1) Tahıl tanelerinin dış zarlarının ve üzerindeki ince mum tabakasının parçalanmış olması; harman sırasında tanelerin kırılması ve öğütülmesi bu ortamı hazırlar. Bütünlüğü bozulmamış tahıl tanelerine mantar girişi hemen hemen olmadığından üreme ortamı da olmaz.
2) Yem maddelerinin veya konsantre yemlerin nem oranının %13 veya daha üzerinde olması; mantarların üreyebilmek için yağ, protein, karbonhidrat ve suya ihtiyaçları vardır. Bunlardan ilk üçü yemde bulunduğundan su mantar üremesini oluşturacak veya durduracak yegane unsurdur.
Aflatoksinin Hayvanlarda Gösterdiği Zararlar
- Safra ve lipaz enzimi miktarını azalttığı için yağların sindirilme oranı düşer ve yemden yararlanma azalır.
- Kılcal damarlarda kanamalara ve pıhtılaşmada gecikmelere neden olur.
- D vitamini ve kalsiyum metabolizmasını etkileyerek kemik gelişimini aksatır.
- Riboflavin yetersizliğine yol açar.
- Karaciğerde protein sentezinin azalmasına ve yağ miktarının artışına ortam hazırlayıp karaciğer yağlanması meydana getirir.
- Akciğer tembelliğine neden olarak aşıların iyi çalışmasına engel olur.
- Yumurta tavuklarında yumurta verimi ve büyüklüğünü azaltır.
Aflatoksin Bulaşmış Yemlerin Kullanılmasında Alınması Gereken Önlemler
- Aflatoksinleri detoksifiye etmek amacıyla kapalı kaplarda bulaşık yem amonyak veya kükürt dioksit işlemine tabi tutulur.
- Sodyum bisülfit kullanılarak daha etkin biçimde ancak aflatoksin B1, detoksifiye edilebilir.
- Aflatoksin bulaşmış yem rasyona ilave edilirken rasyonun protein düzeyi artırılarak aflatoksinin etkisi azaltılabilir. Proteinlerin etkili olabilmesi için kapsadığı kükürtlü aminoasitlerin rasyonda yeterli olması gerekir.
- Hayvanların aflatoksine duyarlılıkları farklı olduğundan hafif bulaşıktaki yemler az duyarlı olanlara verilebilir. Örneğin, 0.36 mg/kg aflatoksin düzeyi ördek yavrularını öldürebildiği halde tavuklarda ve piliçlerde önemli bir etki göstermez. Piliçler için öldürücü doz 6.5 mg/kg ‘dır.
- Bulaşmış yemler küf önleyici ile yüksek dozda karıştırdıktan sonra temiz yemlere azar azar karıştırılarak kullanılabilir.
Antimikrobiyeller
Bu grupta başlıca Arsenik preparatları kullanılmaktadır. Yapılan çalışmalarda büyüme dönemindeki civcivlerin antibiyotikli rasyonlarına arsenik preparatı katılması ile büyümenin arttığı ve karkas üzerinde de olumlu etki yaptığı görülmüştür. Buna karşın arsenikli preparatların kullanılmasında zaman zaman tüylenmede gecikme, ciddi bacak zayıflıkları, sallantılı yürüyüş ve ölümler meydana gelmiştir. Yumurta tavuk rasyonlarına arsenik asit katılmasında yumurta verimi, döllülük ve kuluçka verimi üzerinde herhangi bir olumsuz etkisi saptanamamıştır. Ancak düşük düzeyde protein içeren tavuk rasyonlarına katılmasında ise yumurta verimini artırmıştır.
Prezervatifler
Prezervatif preparatlar yemlerdeki organik maddelerin dekomposizyonunu önlemek amacıyla kullanılır.
Yemlerin korunması başlıca 3 yolla mümkündür.
- Soğuk (soğutma veya dondurma),
- Isı (sterilizasyon, pastörizasyon, peletleme ve kurutma),
- Prezervatifler (tuz, asit, şeker ve diğer koruyucular).
Koruyucular; yemlerin mikroorganizmalar tarafından dekompoze edilmelerini önlemek suretiyle daha uzun süre emniyet ile saklanmalarına ve kullanılmalarına olanak sağlar. Doğal olarak tüm yem maddeleri bakteri, mantar ve mayalar ile kontaminedir. Bunların çoğalmalarına engel olunması gerekir. Aksi takdirde süratle artarak özellikle genç hayvanlarda ciddi sağlık problemleri oluşturur.
Yem Kanunları prezervatif olarak çok sayıda organik maddelerin bu amaçla kullanılmasına müsaade etmekle birlikte uygulamada ancak fiyat ve etki yönünden değer taşıyanlar kullanım alanı bulmaktadır. Yem Kanunları bu prezervatiflerin kullanılmasında bir üst sınır getirmemiş, aynı zamanda hayvanlara kesim öncesi verilmeyeceğini gösterir bir süre de tanımamıştır.
Kullanılan Prezervatif Preparatlar
Formik asit: Genelde süt ikame yemlerinde % 0.3-0.5 düzeyinde kullanılır. Formik asit sütün asiditesini artırmak suretiyle üç gün süreyle saklanmasına olanak sağlar. Yakıcı ve irrite edici olması dolayısıyla kullanılması sırasında deri ve göze temas önlenmeli ve metallerde yapacağı aşınma engellenmelidir.
Amonyum propiyonat: Propiyonik asidin tuzu olup yemlere hafif amonyak kokusu verir. Yemlere rutubet oranına bağlı olarak % 0.3-1.0 düzeyinde katılabilir.
Kalsiyum format: Kendisi doğrudan bir prezervatif olmamakla birlikte silaj yapılması sırasında laktik asit fermantasyonunu artırıcı özelliğinden dolayı kullanılır.
Kalsiyum ve sodyum propiyonat: Her ikisi de beyaz, suda kolay eriyebilen tozlar olup ortamın rutubet oranına bağlı olarak % 0.2-0.4 düzeyinde emniyet ile kullanılabilen prezervatiflerdir. Ayrıca doğumdan birkaç hafta sonra asetonemiye karşı verilmektedir.
Propiyonik asit: İrrite edici bir kokusu vardır. Ayrıca metallerde aşınmaya neden olmaktadır. Kullanılma miktarı ortamın rutubet miktarına ve yemin depolanmasına bağlı olarak değişmektedir. Bu nedenle % 0.3 gibi düşük düzeyde kullanılabildiği gibi özellikle salmonellalara karşı % 4’e kadar da yükseltilebilmektedir. Etkisi uzun süreli olan propiyonik asit yemlere hayvanların hoşlanacağı hafif asit lezzet verir. Yemlere karıştırılmasını takiben tuzlar teşkil ettiğinden propiyonik asidin aşındırma etkisi kaybolur.
Potasyum sorbat: Sorbik asidin potasyum tuzu olup, kokusuz, tatsız ve beyaz bir toz halindedir. Suda kolaylıkla erir. Genelde süt ikame yemlerinde ve pet yemlerinde % 0.05-0.30 düzeyinde kullanılır.
Sorbik asit: Fizyolojik olarak hiçbir zararlı etkisinin bulunmamasından dolayı insan gıdalarının hazırlanması ve saklanması amacıyla kullanılır. Aşındırıcı olmaması, gıdaların koku ve lezzetini değiştirmemesi nedeniyle ve tümüyle yağ asitleri gibi metabolize olabildiği için emniyetle kullanılır. Kullanılma oranı ortamın nemine bağlı olarak % 0.05-0.15 arasında değişir.
Fumarik asit: Beyaz renkte, suda çok az eriyen kokusuz tozdur. Non-hidroskopik ve non-korrosivdir. Ortamdaki asit pH’yı artırır ve yemin tadını fazlalaştırmak ve yemin etki oranını düzeltmek amacıyla kanatlı ve buzağı rasyonlarına % 0.5-4.0 düzeyinde kullanılır. Bağırsak florası üzerine olumlu etki yapar. Zararsızdır ve kalıntı bırakmadan vücudu terk eder.
Sitrik asit: Çilek, limon, portakal gibi meyvelerde bulunur. Karbonhidrat metabolizmasında enerji üretimi sırasında meydana gelir. Kokusuz, beyaz kristal tozdur. Sindirim kanalında pH’yı azaltmak suretiyle asitliği artırır. Buzağılar için hazırlanan yeme % 0.5-5.0 düzeyinde katılır. Bu preparat bağırsak florasında stabiliteyi sağlar ve yemin etki derecesini yükseltir. Doğal bir meyve asidi olan sitrik asit tümüyle zararsızdır.
Yemlerde mikroorganizmalar süratle çoğalmış ise;
a) Depolama süresi kısalır,
b) Besin madde kaybı olur,
c) Mikotoksinler oluşur,
d) Yağlarda bozulmalar ortaya çıkar,
e) (Hayvanlarda verim düşer ve sağlık bozulur.
Prezervatif Kullanılmasının Faydaları
Yukarıdaki kayıplar bir araya getirildiğinde tüm dünyada her yıl milyonlarca ton yiyecek ve yem kaybı olmaktadır. Mikroorganizmalardan kaynaklanan bu çarpık görüntü gerek insan yiyeceklerinde ve gerekse hayvan yemlerinde prezervatif kullanılmasıyla kısmen O önlenebilmektedir. Bu primer etkilerin yanı sıra yemin etki derecesini yükseltmek ve canlı ağırlık kazancını % 3-5 oranında artırmak suretiyle de sekunder faydalar elde edilir.
Kaynakça