Köpek ve Kedilerde vücuda giren xenobiotik (yabancı) maddelerin santral ve perifer sinir sistemi, kalp ve dolaşım sistemine, zehirlerin kan üzerine, solunum sistemi ve son olarak da sindirim sistemi üzerine özel etkileri nelerdir konuları başlıklar halinde sizlere sunulacaktır.
1- Santral ve Perifer Sinir Sistemine Etkileri
Xenobiotik (Yabancı) maddelerin Santral ve Perifer Sinir Sistemi zehirlenmelerin büyük bir yüzdesi santral ve perifer sinir sistemini etkiler. Bunun nedeni; fizyolojik transmitterlerin ve membran fonksiyonlarının etkilenmesi, metabolik olaylarda bozuklukların ve ayrıca sinir dokusunun yapısında indirekt değişikliklerin meydana gelmesidir.
Xenobiotik maddelerin insanlarda geniş çaplı araştırmalar sonucunda, örn; EEG kontrolları, spesifik maddelerin kullanımı (Alfa ve Beta reseptör blokerleri, Dopamin antagonistleri),,röntgenolojik ve elektronoptik incelemeler aracılığı ile toksik nedenlerle sinirin etkilendiği alanın ortaya çıkarılması mümkün olmaktadır. SSS ‘deki bütün yapısal aktivitelerin barbitüratlar tarafından engellenmesi, formatio reticularisin nöroleptik ilaçlar tarafından (örn; Chlorpromazin) etkilenmesi, trankilizanların (Meprobamat’ ın talamus bölgesi ve limbik sistemi etkiler) lokal etki gösterdikleri bilinmektedir. Buna benzer etki Benzodiazepin ‘de de görülür (Benzodiazepin reseptörlerinin varlığından dolayı).
Direkt nörotrop etkiler üzerinde elde edilen bilgiler tanıda ve özellikle amaca yönelik sağaltımda büyük rol oynamaktadır. Çeşitli hayvan türlerinde intoksikasyon şüphesi durumlarında alınacak önlemlerin temelini kesin bir klinik tanı konulması oluşturur. Bu yüzden bir çok maddenin adı genel anlamda “sinir zehiri” olarak tanımlanır. Fakat bunlar sinir dokusunda yapısal değişiklikler meydana getirmez.
İnsanlarda olduğu gibi hayvanlarda da yüksek dozda SSS’ ne etkili narkotik, hipnotik, analjezik ve psikofarmatik ilaçların verilmesi klinik zehirlenme belirtilerine ve hatta ölümlere yol açabilir. Bazı ilaçların uygulanmasıyla hayvan türleri ve cinslerine özel, az dozda uygulamalarda dahi yan etkiler meydana gelebilir. Örn; bazı narkotik ilaçların (eter vs) kedigiller familyasına uygulanmasıyla eksitasyon belirtileri ortaya çıkar, yine morfin uygulanmasından sonra köpekler uzun süre kusma gösterirler. İvermectin uygulamasından sonra da Bobtail ve Collie ırkı köpeklerde felçler meydana gelir.
Direkt toksik etki ile SSS’de hücre dejenerasyonlarıyla seyreden değişiklikler, dört grup madde tarafından ortaya çıkarılır.
Xenobiotik 4 Grup Madde
1-Yağda çözünürlüğü fazla olan maddeler: Örn; Fenol, Etan bileşikleri, kükürtlü karbonlar, metilbromid, mantar toksinleri, kloroform.
2-Nörotrop duyarlılığı fazla olan maddeler: kurşun, cıva ve mangan bileşikleri.
3-Fizyolojik olarak gereksinim duyulan elektrolitleri azaltan veya membran geçirgenliğini etkileyen Brom ve Bor gibi maddeler.
4-Transmitterleri bloke eden veya etkisini kuvvetlendiren parasempatikomimetikler (Fosforik asit esterleri) veya alfa reseptörleri aktive eden bileşimler (secal alkaloidler) sayılabilir.
İlk üç grupta bulunan maddelerden ileri gelen zehirlenme belirtileri genellikle bu maddelerin uzun süre alınmasıyla ortaya çıkar. Bu olgularda mikroskopla saptanabilen beyinde yapısal değişiklikler (dejenerasyon, beyin ödemi vs) meydana gelir. Klinik olarak iskelet kaslarının motorik aktiviteleri kısmen etkilenmesine karşın genellikle sensorik etkilenme söz konusudur (aşırı uyarılma ve baygınlık). Dördüncü gruptaki maddelerin etkisi çoğunlukla santral ve perifer sinir fonksiyonlarını kapsar. Burada özellikle sentripedal bir etki söz konusudur. Bir çok organda (akciğer, kalp) ve dokuda (düz ve çizgili kaslar, bezler, kan damarları çeperleri) bu fonksiyonların etkilenmesiyle kalitede bozukluklar gözlenir. Bu olgularda intoksikasyonun seyri yalnızca akut karakter gösterdiği için sinirin neresinde bir etkilenme olduğu, ancak elektronoptik veya histokimyasal olarak ortaya çıkarılabilir.
İlk gruba giren maddelerle zehirlenmelerde semptomatik sağaltım uygulandığı halde, dördüncü gruptakilerle zehirlenmelerde antidot ilaçlar seçilerek sağaltım yapılır. Bu grubun dışında bazı bileşimler santral sinirlerde nervöz ve perifer sinirlerde toksik etkiye sahiptirler. Fakat bu zehirlerin etkiledikleri alanlar kesin olarak saptanamaz. Bu maddeler genellikle sinir zehiri olarak isimlendirilirler. Bu gruba üre ve üre metabolitleri, çinkofosfit, alüminyum fosfid, fosgen, bazı mikotoksinler, porsuk ağacı türleri, fitoplakton toksinleri gibi maddeler girer. Zehirlenme durumunda genellikle akut seyir gözlenir. Hastalarda inkoordinasyon, sürekli bağırma, dışkı ve idrar çıkarma ve apopleksi sonucunda ölüm görülür.
Transmitterler veya reseptörleri etkileyerek perifer nörotrop toksik etki gösteren maddelerin dışında direkt olarak ganglionlarda ve sinir kılıflarında (polinöritis) dejeneratif bozukluk oluşturan maddeler bulunmaktadır. Klinik olarak bu zehirlenmelerde motorik aktivitelerin çeşitli dereceIerde kısıtlanması söz konusudur (iskelet ve solunum kaslarını kapsar). Bu maddelerin bazıları striknin, orthotricresyphosphat, arsenik bileşikleri (kronik etki gösterir), metaldehit (kuru alkoI-sümüklü böcek mücadelesinde kullanılır), talyum, cıva (kronik etki), tetrakloretan ve diğer organik bileşiklerdir. Solunum kaslarının direkt etkilenmesi, kürar bileşikleri ve alkilfosfatlarla zehirlenmelerde görülür.
Xenobiotik, toksidinamik heterojen grup olarak adlandırılan gruptaki maddeler ise SSS ‘deki metabolik olayları etkiler ve özellikle sinir dokusu üzerinde etkilerini gösterirler. Bunların birkaçı selüler kan elementleri olarak da isimlendirilir. Bunlar öncelikle oksijen taşınmasını veya doku solunumunu etkileyen ve bu nedenle de bütün enerjik olayları bozan maddelerdir. Örn; nitrat-nitrit, CO, siyanidler gibi maddeler sayılabilir. Bunlar genellikle akut olarak ortaya çıkan zehirlenmelerde SSS ‘de irreversbil yapısal değişiklikler meydana getirmektedir. Uygulanan sağaltımla SSS ‘nin kısa süreli oksijen alması sağlanabilir (analeptik ilaçlarla redoks sistemi uyarılır). Kronik zehirlenme durumlarında ganglion ve glia hücrelerinde dejenerasyonlar sonucu saldırganlık gelişebilir.
İnsanlarda zehirlenmelerde ortaya çıkan respiratorik ve metabolik asidoz durumlarının beyin ödemine yol açması nedeniyle, SSS ‘i fonksiyonlarının etkilenmesinin hayvanlardaki etiyolojik ilişkisi henüz araştırılmamıştır.
Santral ve periferal sinir sistemine çeşitli maddeler ve bunların metabolitlerinin toksik etkileri çok yönlüdür. Bazı xenobiotik zehirlerin sinir dokusunun sentrifugal ve sentripedal fonksiyonlarını etkileyip zarar vermesi geniş ölçüde ortaya çıkmaktadır. Böyle durumların sağaltımla da iyileştirilmesi oldukça güç olmaktadır.
2- Kalp ve Dolaşım Sistemine Etkileri
Xenobiotik maddeler ikincil olarak kalp ve dolaşım üzerine etkileridir. İntoksikasyon olaylarında santral transport ve dağılım sistemi fonksiyonları, çeşitli derecelerde etkilenerek bozulur. Çok sayıda maddenin rezorbsiyonundan sonra santral ve periferal dolaşım sistemi direkt olarak etkilenir. Toksik etkilenmeler özellikle kalbin uyarı teşkili ve impuls ileti sisteminde,kalp kasında, kalp kan damarları sisteminde, perifer damar|arın kasılmayı sağlayıcı maddelerinde ve damar duvarlarının geçirgenliğinin etkilenmesi şeklinde ortaya çıkmaktadır. Kalp ve dolaşım sisteminin etkilenmesi hayvan türüne göre büyük ölçüde değişiklik gösterir. Örn; gıda ile nitrat alınmasına bağlı olarak damar duvarlarının kasılma yeteneğinin etkilenmesi sığırlarda domuzlara oranla daha sık ortaya çıkar. Köpeklerde ise böyle bir durum meydana gelmez. Kalbin uyarı teşkili ve impuls ileti sisteminin etkilenmesi impuls iyonlarının aşırı verilmesiyle meydana gelmektedir. Örn; magnezyum ve kalsiyum ‘un fazla verilmesi veya bunların dengesiz kullanılması, ayrıca tuz zehirlenmelerinde absolut potasyum noksanlığı veya kalp glikozidlerinin uzun süre uygulanması, sempatikomimetik (adrenerjik) ilaçların verilmesi ile alfa ve beta reseptörlerinin etkilenmesi durumlarında kalp ve dolaşım sistemi direkt olarak zarar görür.
Organizmada fonksiyonel olayların Xenobiotik indirekt etkilenmesi ise aşırı veya hatalı doz uygulamaları veya parasempatikomimetik (kolinerjik) maddelerle zehirlenmeler ( fosforik asit esterleri), bazı bitkisel zehirler (zehirli mantarlar), ayrıca gangliotrop maddeler (dexamethonium kökenli), narkotik etkili ilaçlar (halotan, methoxyfluran) ‘ın uygulanması durumlarında ortaya çıkar. Hastalarda başlangıçta taşikardi, daha sonraları bradikardi ve kalp durması sonucu ölümler görülür .
Xenobiotik maddelerin toksik nedenli myokard bozukluklarında kas hücreleri zarara uğramıştır (nekroz ve yağlanma). Değişikliklerin derecesi; zehirin türü ve dozuna, hayvanın yaşı ve türüne ve zehirin etki süresine bağlıdır. Bu nedenlerle kalp kasına etkili ilaçların (digitalis glikozidleri, Iidocain) uygulanması durumlarında daima bu şekilde olasılıklar göz önünde bulundurulmalıdır. Kalp kası yağlanması, element veya iz elementlerin kronik etkisine bağlı olarak da şekillenir (Örn; cadmium, alüminyum, bakır, arsenik, manganez, krom). Ayrıca halojenler (brom, iyod), hidrokarbonlar ( kloralhidrat, tetraklormetan, dinitrobenzol, klorlu hidrokarbonların insektisit olarak kullanılması), kalp kası yağIanmasına neden olmaktadır. Myokard nekrozları aynı zamanda çeşitli türdeki bileşiklerin (digitaIis glikozidleri, hipnotik ilaçlar) alınması sonrasında da meydana gelir.
Kan damarlarının morfolojik yapısı ve fonksiyonlarında da aynı toksik maddelere bağlı olarak değişiklikler ortaya çıkar. Hipnotik ilaçlar ve nitritler kalp kan damarları duvarının kasılma ve geçirgenliğini etkilemesine karşın, arsenik, aromatik hidrokarbonlar, organik asitler ve cıva daha çok perifer damarları zarara uğratmaktadır. Saponin, kumarin, fosgen, botulizm toksini ve nitritler vs gibi maddeler hem kalp damarlarının hemde perifer damarların her ikisini birden zarara uğratırIar. Damar konstriksiyonları sonucunda anemi, hemorajik diatez ve vücut boşluklarında kan toplanması (özellikle hemoperitonium) ortaya çıkar.
Kalp ve dolaşım sisteminin Xenobiotik maddelerin toksik nedenlerle zarara uğraması olaylarında sağaltım klinik tanıya göre yönlendirilir (nabız frekansı, kan basıncı, EKG). Kan muayenelerinden (elektiolit düzeyleri, asit-baz dengesi) tanı için yararlanılır. Ancak kesin tanı konulduktan sonra toksik maddenin antidotu uygulanmalıdır. Fakat bütün olaylarda kalp ve dolaşım fonksiyonlarının düzenlenmesi için semptomatik sağaltım uygulanması gereklidir. Bunun için kardiyotonik olarak kalp glikozidlerinin (strofantin bileşikleri) aplikasyonu veya beta reseptör blokerleri, ayrıca elektrolit ve dekstroz solüsyonları verilmelidir. Santral koşullu olarak kalbin etkilenmesi durumlarında ise analeptik ilaçlara başvurulmalıdır.
3- Xenobiotik Zehirlerin Kan Üzerine Etkileri
Xenobiotik maddelerin üçüncül olarak kan üzerine etkileridir. Zehirlerin, kan teşkili ve onun teşkil edildiği organları, kanın hücresel kısımlarını ve sıvı kısmını etkilediği bildirilmektedir. Kan, zehirlerin merkezi bir dağıtım sistemi olarak vücutta dolaşımını sağlar, bu esnada kendi yapısında da bozukluklar şekillenir (Örn; organik fosforlu bileşikler tarafından eritrositlerde kolinesteraz oluşumunun engellenmesi gibi).
İntoksikasyona bağlı olarak eritropoesis etkilenerek hayvanda kan oluşumu bozukluğu nedeniyle hızlı bir şekilde anemi ortaya çıkar. Organizmada hücre bölünmesinin toksik etki gösteren nedenler, örn; radyoaktif elementler veya izotoplar, prokanserojen maddeler ve genel hücre zehiri olarak etkiyen maddeler (Örn; Cyclophosphamid gibi) tarafından etkilenmesi söz konusudur. Bazı elementlerin noksanlığı veya aşırı verilmesi (bakır, demir, kobalt gibi), kemik iliğinin (flor tarafından), ayrıca lökosit üretiminin direkt etkilenmesi meydana gelebilir (Örn; Dicumarol, klorlu hidrokarbonlar). Bu durum sonucunda kanda agranülositoz ortaya çıkar.
Hemoglobin’deki “Hem” maddesinin etkilenmesi sonucunda organizmada oksijen taşınmasında ve gaz alış verişinde bozukluklar meydana gelerek organ ve dokularda özellikle de SSS ‘inde bozukluklar söz konusu olmaktadır.
Çeşitli Xenobiotik maddelerin toksik etki gösterme mekanizmaları farklılıklar göstermektedir. (Örneğin; “Hem-Demir” bağlanma kapasitesinin okside olan maddeler tarafından engellenmesi (nitrat, nitrit, klorat) hemoglobinin, hem ve globulin kısmında da değişiklikler ortaya çıkar (Methemoglobin). Bu durum en çok Benzol ‘ün nitro veya amino bileşiklerinin kronik etkisi sonucunda meydana gelir. Aynı durum kinolin ve naftalin etkimesinde de söz konusudur. Kurşun ve bileşiklerinin etkilemesiyle eritrositlerde bazofilik cisimler saptanabilir. Methemoglobin teşkil eden maddelerin klinik olarak görülebilen etkileri ; kas titremeleri, kramplar ve mukozalarda siyanoz belirtileridir.
Bazı maddeler etki süresine bağlı olarak kan hücrelerinde parçalanmalara neden olur (hemoliz). Bu maddeler; saponin, fenol türevleri, klorat ve bazı yılan zehirleridir. Xenobiotik zehirlerin hemolitik etkilerine bağlı olarak anemi, eritrositlerin organizmadaki tüm fonksiyonlarında bozulmalar, böbrek fonksiyonlarının ve hemosiderin metabolizmasının yük altına girmesi söz konusu olmaktadır. Zehirlerin lökositler üzerine etkisi henüz tam anlamıyla açıklığa kavuşmamıştır. Fakat eritrositlerde olduğu gibi aynı maddeler lökositlerde de parçalanmaya yol açmaktadır. Glukokortikoidlerin uygulanmasıyla yangısel olaylarda organizmanın savunma mekanizmalarında depresyon meydana gelmesi, immun sistemin baskılanmasından ileri gelmektedir. Aynı durum organik kalay bileşiklerinin alınması, peroksit ve demirin aşırı verilmesiyle de ortaya çıkar (bunların etki mekanizması hücrelerin fagositoz veya mediatör (opsonin) maddelerinin engellenmesidir). Ayrıca spesifik ve spesifik olmayan savunma mekanizmalanna (immunite gelişmesi ve immun dayanaklılığı) eksojen olarak toksinlerin etkilerinin olabileceği ileri sürülmektedir. Çeşitli toksik bileşimlerin kandaki humoral olayları etkileyebileceği bildirilmektedir. Böyle olgularda özellikle plazma proteini bağlanır, plazma proteinlerinde parçalanma, elektrolit dengede değişiklikler ve renal ekskresyon olaylarının etkilenmesi (proteinüri) meydana gelebilir.
Kumarin kökenli zehirler, vitamin K ‘nın azalmasına neden olarak kan pıhtılaşmasında gecikmeye sebep olurlar. Bu zehirler aynı zamanda albüminlerin büyük bir kısmını bağlayarak bloke eder. Ayrıca, flor kalsiyumla CaF2 şeklinde bağlanarak kanın pıhtılaşmasını etkiler, aynı reaksiyon kemik dokusunda Ca-P oranında değişiklikler meydana getirir, kanın buffer sistemi etkilenebilir. Ayrıca Fenozen derivelerinin albumini aşırı bağlaması, fosfatazların arsenik tarafından bloke edilmesi veya organik kalay bileşiklerinin immun süpresif etkileri ortaya çıkabilir.
Eksojen maddelerin çeşitli kan elementlerine olan toksik etkileri zehirin şiddet ve süresine bağlıdır. Bu olaylarda öncelikle karaciğerde, böbrek ve akciğerlerdeki patofizyolojik olaylar etkilenir ve bütün bu olaylar kan üzerinde depresif etki yaratırlar.
Terapötik önlemlerin etkinliği; oksijen taşınmasındaki bozukluğun derecesi, zehirin toksik etkisi ile ilk klinik belirtilerin görülmesi arasında geçen zamana bağlıdır. Redoks karakterinde olan ilaçlar Örn; metilen mavisi (Tetramethylthionin) veya askorbik asitin, nitrat-nitrit zehirlenmesinde kullanılması, methemoglobin teşkil eden veya hemoglobin fonksiyonlarını başka türlü etkileyen diğer maddelerin (nitro bileşikleri) verilmesine oranla daha çabuk etki gösteririler.
Zehirlenme olgularında ki her sağaltım formunda kanın gaz değişim fonksiyonlarını düzeltmek için aynı zamanda enerji verilmesi de gerekmektedir (detoksikasyon için). Kan hücreleri enzim fonksiyonlarını inhibe eden maddelerin (dehidrogenazlar) verilmesinden ise kaçınılmalıdır.
Gaz değişimi fonksiyonlarındaki bozukluklarda, sağaltım formlarının etkinliği, mukozaların ve kanın fizyolojik renginden anlaşılabilir. Ayrıca laboratuvarlarda spektrofotometrik analizleri yapılabilir. Toksik etkilerin, kan hücresi üreten organlara (hematolojik muayene) veya direkt kana yaptığı etkilerin tanısı (toksikolojik, kimyasal laboratuvar muayeneleri) güçtür. Tanı daha çok muayene örneklerinin (kan pıhtısı, hemoliz, kemik iliği biyopsisi) niteliğine bağlıdır ve genellikle zehir alınmasından saatlerce sonra yapılır. Bu nedenIe zehirlenme olaylarında hemen sağaltıma başlanarak zehirin daha fazla emilmesi engellenmelidir. Bunun için vakit geçirmeden tuzlu sürgütler, adsorbanlar vs verilir. Bütün klinik belirtileri ortadan kaldıracak semptomatik sağaltımlar uygulanmalıdır. Bazı olaylarda kanda sirküle edilen toksinin kısmen elimine edilmesi için peritoneal diyalize başvurulabilir.
Kan üreten dokulara kronik Xenobiotik maddelerin etki durumlarında (Örn; ağır metal zehirlenmelerinde) antidot ilaçlar uygulanarak zehirin kısmen metabolize edilmesi çalışmalarında dikkatli olunmalıdır. Örn; kronik kurşun zehirlenmesinde kemik dokusunda inaktif şekilde toplanan kurşun’ un Dithioglycerol içeren preparatlarla düzeltilmeye çalışılması kan hücrelerine zarar verir, bu madde ile inaktif kurşun iyonlarının kanda sirküle eden aktif iyon şekline dönüştürülmesi mümkün olmaktadır.
4- Zehirlerin Solunum Sistemine Etkileri
Xenobiotik maddelerin dördüncü olarak solunum sistemi etkileri. Solunum sisteminin fizyolojik fonksiyonları; toz, gaz veya çevrede aerosol formda bulunan toksik maddeler tarafından etkilenir. Hayvanın barındırılma şekli, yeri ve hayvan türüne göre ortamdaki amonyak, kükürtlü hidrokarbonlar, endüstri gazları (kükürt dioksit, nitroz gazları), vasıtaların egzos gazları, büyük şehirlerdeki kalorifer dumanları ve hava kirliliği sonucu oluşan antrakosis, ayrıca klor gazları, fosforlu hidrojenlerin solunması zehirlenmelere yol açabilir. Solunum sistemi mukozasında direkt etkilenme, dezenfeksiyon ilaçlarının aerosol formunda kullanılması (Örn; formaldehit), insektisit veya ektoparaziter maddelerin ve narkotik ilaçların inhalasyonuyla meydana gelir.
Xenobiotik toksik maddelerin alım süresi, miktarı, tür ve yoğunluğuna göre öksürük, sekret akıntısı, dyspnoe, reflektorik kusma, mide barsaklarda gaz toplanması gibi akut klinik belirtiler ortaya çıkar. Toksik maddelerin subkronik ve kronik etkilerinin tanınması oldukça güçtür. Bu olaylarda bronşiyal mukozanın kısa süreli savunma mekanizmasının artışıyla mukozada defektler meydana gelir, buralardan giren enfeksiyon etkenleri alveollere kadar ulaşır ve kronik pnömoni odaklarına yol açabilir. Xenobiotik toksik maddelerin rezorbsiyonu dolayısıyla da hastada genel metabolik olaylar bozulur. Zehirli maddelerin bir veya birçok kez oluşturduğu aerogen etkilerle bütün solunum sistemi mukozasının yapısında makro ve mikroskopik olarak görülebilen değişiklikler ortaya çıkar. Bu nedenle mukoza kalınlaşmaları, sekresyon artışı, akciğer ödemi, bronkospazm meydana gelebilir. Hastada genel metabolizma, Özellikle de gaz metabolizması yük altında kalır, bu durum da kalbin çalışmasını olumsuz yönde etkilemektedir (sağ kalpte hypertrophie).
Xenobiotik Maddelerin Solunum sisteminde bozukluğa yol açan en önemli nedenler şunlardır:
1- Solunum frekansında artışla seyreden ve solunum merkezine direkt toksik etki gösteren (Dinitrocresole, analeptiklerin aşırı dozda verilmesi) veya solunum depresyonuna yol açan nedenler (üre, amonyak ve sedatifler).
2- Kalp yetersizliği dolayısıyla kalp ve dolaşım sisteminin direkt etkilenmesi (aşırı dozda magnezyum, kalsiyum, bakır bileşikleri veya kalp glikozidleri ve narkotiklerin verilmesi ) veya perifer dolaşımda değişikliklerin oluşması (arsenik, kumarin ve nitritlerle zehirlenme).
3- Gaz değişim volümü veya hızında bozukluklar şekillenmesi,
a)- Bronşiya| bölgeye spastik ve sekretorik etkiler (organik fosforlu bileşikler, beta reseptörleri aktive eden bileşikler ve narkotiklerin inhaIasyonu)
b)- Solunum kaslarının çalışmasını engelleyen maddeler (kurar kökenli maddeler, ganglio plejikler, stiriknin ve narkotiklerin aşırı dozda verilmesi).
c)- Hemog|obin fonksiyonlarını engelleyen maddeler (nitrat, nitrit, karbonmonoksit, kükürtlü hidrokarbonlar, nitrobenzoller).
d)- Doku solunumunun engellenmesi (syanidler, asit hidrosiyanik).
Bu maddelerin solunum sistemine etkisiyle perakut veya subakut formda seyreden hastalıklar ortaya çıkar. Hastalarda solunum frekansında artışla birlikte bütün dönemlerde dyspnoe ve apnoe şekillenir. Ayrıca akciğer ödemi ve amfızemi, mukozalarda siyanoz, Iarenks ve bronşiyal mukozalarda peteşiyel kanamalar oluşur. Solunum sistemindeki bozuklukların terapötik önlemlerle iyileşmesi genellikle güçtür. Bazı maddelerle (örn; organik fosforlu bileşikler, nitrat ve nitritIer) zehirlenmelerde sağaltım için öncelikle antidot ilaçlar kullanılmalıdır.
Hastalarda oluşan bronkospazm ve aşırı sekresyonun öncelikle düzeltilmesi gereklidir. Bu amaçla parasempatikolitik ilaçlar (atropin ve beta reseptör bloke edici ilaçlar), bunları takiben anaIeptikler (pentetrazol = Pentazol amp) uygulanmalıdır. Bazı inhalasyon narkotiklerin verilmesinden önce proflaktik amaçla da premedikasyon olarak atropin sülfat verilebilir.
Direkt solunum sistemini etkileyen zehirlerin yol açtığı bronşitis’lerde kısa sürede özel savunma mekanizmalarında değişiklikler ortaya çıkar (trahea mukozasında makrofajlar, traheal mukus’un pH’sı, kirpiksi epitel hareketleri etkilenir). Bu nedenle organizmanın şemoterapötik koruyucu ilaçlarla korunması gereklidir. Bronşiyal sekretin sulandırılması ve atılmasını sağlayıcı ilaçların (Bromexin) sağaltımdaki etkisi azdır. Aynı etki akciğer ödeminde de söylenebilir. Bu durumda diürezin uyarılması (tuzlu diüretikler, hipertonik glikoz çöf zeltileri), ayrıca kalbin dakikada atım volümünü arttırıcı ilaçlar (strofantin) verilmesi önerilebilir.
5- Zehirlerin Sindirim Sistemine Etkileri
Xenobiotik toksik maddelerin oral yolla alınması ve bunu takip eden gastro intestinal dağılımı ve resorbsiyonu dolayısıyla, zehirlerin hayvan organizmasına girdiği en önemli giriş yeri mide-barsak sistemidir. Zehirlenmelerde ağız boşluğundan rektum’ a kadar olan mukozalarda kimyasal bileşiklere bağlı değişiklikler ortaya çıkar. Zehirin barsak mukozasında meydana getirdiği değişikliklere göre sürgüt ilaçların verilmesine dikkat edilmelidir. Köpeklerde bazı olgularda, zehirlenmeden hemen sonra reflektorik kusma ile zehir dışarı atılabilir. Gaz formundaki zehirler (formaldehit ve klor gazları) ağız boşluğunda değişikliklere ve glottis ödemine yol açabilir. Talyum bileşikleri ağız boşluğunda kataral ve ödematöz yangılara neden olur. Bakır sülfat da özefagus ve midede aynı değişiklikleri meydana getirir. Çinko klorür ve çinko fosfit (mide HCI’ siyle değişimiyle oluşan) kataral ve desquamatif bozukluklara sebep olmaktadlr. Arsenik, kumarin gibi maddeler barsak mukozasında hemorajik yangılar meydana getirmektedir. Yine hayvanlara aşırı dozda sulfonamid uygulanmasıyla folik asit sentezi engellenmekte ve köpeklerde kanlı ishal oluşmaktadır. Asit ve alkalilerin alınmasıyla ağız boşluğundan başlayarak mukozalarda geniş çaplı koagulasyon nekroziarı oluşmaktadır. Demir ve bakır gibi ağır metaller ince barsaklarda, kurşun ise kalın barsaklarda ülser ve nekrozlara yol açabilmektedir.
Kedi ve köpeklerde zehirlenme olaylarında, zehirlerin ilk giriş kapısı olan sindirim sisteminden hızlı bir şekilde uzaklaştırılması gereklidir. Bunun için kusturucu ilaçlar (midenin aşırı zedelenmesi durumunda dikkatli kullanılmalıdır) veya laksatifler verilir. Organizmada zehir emiliminin önlenmesi için adsorbanlar (tıbbi kömür, magnezyum oksit preparatları) kullanılmalıdır. Ayrıca, mukozaların korunmasını ve kaplanmasını sağlayan jelatini maddeler içirilir ve hayvanlara bol su verilir. Karaciğer koruyucu olarak methiyonin, B kompleks vitaminler ve elektrolit sıvıların verilmesi yararlıdır.