Mikotoksin tehdidinin kavranması etkin bir çözümün anahtarıdır. Son yıllarda yemdeki mikotoksinlerin kanatlı sağlığı ve performası üzerine giderek artan ciddi bir tehdit olduğu kabul edilmeye başlanmıştır. Ancak tehdit düzeyi, toksisite de itilaflar ve verimliliğe etkisi ise hala tam olarak kavranmamıştır. Tehlikenin farkında olunması etkisini hafifletici püf noktasıdır.
Mikotoksinler kanatlı sektöründe karı yiyip bitirmektedir. Ayrıca mikotoksin baskısına karşı çözümlerin gelişiminde ve bunların uygulabilirliğinde bir artış söz konusudur. Bugüne kadar çok basitçe her hayvan türü için vücut ağırlığına göre doz ayarlama alışıla gelmiş şablon bir uygulama söz konusuydu. Bu artık, mikotoksin çözümleri için güçlü bir gerekçenin ortaya çıkmasının ardından değişmektedir. Çünkü hedef her türün kendine özgü mikotoksin tehdidi farklı olduğu gibi fizyolojik açıdan da farklılıklar arzetmektedir. Kanatlı endüstrisi açısından, örneğin Aspergillus mikotoksini aflatoksin B1 (AFB1) büyük bir tehdit olmaya devam etmektedir. Kümes hayvanları, diğer hayvanlardan AFB1 daha duyarlıdırlar.
Önem sıralanmasına göre mikotoksin riski
Mikotoksinler ilk kez 1960 yılında “Hindi X sendomu” diye adlandırılan bir salgında dikkatleri çekti. Hindi yemlerinde AFB1 saptanmasına kadar izi sürüldü. O zamandan bu yana pek çok mikotoksin tespit edilmiştir. Gerçi AFB1 kanatlı sektöründe başta gelen endişe kaynağıdır.
Aspergillus küfleri tarafından üretilen AFB1, Ochratoxin (OTA) mikotoksinler yetişen bitkileri enfekte ettiği gibi yem hammaddeleri ve yemin depolanması esnasında üreyerek bulaştırırlar. Özellikle yem hammadleri ve yem rutubetli ortamda bekletildiğinde Aspergillus çoğalma riski artmaktadır. Nisbi nemin yüksek bölgelerde yetiştirilen yem maddelerinde, OTA ve AFB1 kontaminasyon riski yüksek olduğu kabul edilebilir.
Ayrıca ticari olarak kanatlı üretilen modern üretim birimleri de kayda değer seviyelere düzenli olarak Fusarium mikotoksine maruz kalmaktadır. Bilindiği gibi yemlerde büyük miktarda tahıllar kullanılmaktadır. 2014 – 2015 yıllarında Avrupa, Ortadoğu ve Rusya’dan alınan kanatlı yem örnekleri ile yapılan bir çalışmada; numunelerin % 96-97 Deoksinivalenol (DON), Fumonisin (FUM), Zearalenon (ZON) ve özellikle DON 900 ppb üzerinde, yüksek seviyede tespit edilmiştir (Şekil 1).
Hiçbir örnekte AFB1 veya OTA özellikle bu bölgelerde saptanmamasına rağmen, dünyanın diğer bölgelerinde risk daha yüksek olabilir.
Mikotoksin Tehdidinin Kavranması Olgusunda Türe Özgü Tehdit
Toksisitenin göreceli seviyesi, muhtemel maruz kalmaya göre farklı hayvan türlerinin arasında büyük ölçüde değişiklik göstermektedir. Tek tek her türe mikotoksin çözümleri uyarlamak yeni gelişmelerin en temel etkenlerinden biridir. Örneğin domuzlarda, sağlık ve performansa en büyük risk Fusarium küflerinin ürettiği FUM ve ZON, trikotesenler DON ve T2 toksin gibi Fusarium mikotoksinleridir.
Zaten bu farklılıklar ve kritik noktalar mevzut düzenleyici otoriterlerce bilinmektedir. Örneğin AB’nin, kanatlılarda FUM için izin verilen maksimum sınır 20 ppm ve ZON için özel bir sınırlama yoktur. Halbuki domuz yeminde FUM ve ZON sırasıyla 5 ppm ve 0.1 ppm olarak belirlenmiştir.
Mikotoksin tehdidinin kavranması durumunda, Mikotoksin alımına bağlı olarak hayvan sağlığı ve performansı üzerinde çeşitli olumsuz etkileri farklılıklar arzetmektedir. Tablo 1 de mikotoksinlerin her birince etkilenen belli başlı organlar göstermektedir. Oluşan hasarlar hücresel düzeyde benzer olmasına rağmen üretime etkisi büyük ölçüde farklılıklar arzetmektedir.
Damızlık ve yumurtacı sürüler ZON bulaşık yem yenmesi halinde daha düşük relatif toksisiteye rağmen, etkisi kritik öneme sahiptir. ZON östrojen hormununa benzer kimyasal yapıya sahip olduğundan yumurta üretimi ve döllüğü olumsuz etkilemektedir. DON, FUM ve T2 toksini bağışıklık fonksiyonu üzerinde etkisi de damızlık aşamasında üretim döngüsüne potansiyel zarar vermektedir. Damızlık sürünün etkilenmesi sonucu elde edilen civcivllerin immun sistemi baskılandığından anormalliklerde artış ve yetersiz büyüme gibi zincirleme etkiler gözlenir.
Büyümeye Etkisi
Fusarium mikotoksinlerinin neden olduğu diğer belirtiler embriyonik ölümlerde artış, ishal, ilaveten kuluçka randımanı, yem tüketimi ve canlı ağırlıkta düşerler.
Kümes hayvanları, genelde Fusarium mikotoksinlere nisbi dirençli olarak kabul edilmektedir. Ancak potansiyel bir tehdit olduğu göz ardı edilmemelidir. Örneğin düşük seviyelerde bile DON ve T2 toksin, ince bağırsak mukozasında hasara yol açarak besin maddeleri emiliminde sonuna neden oldukları bilinmektedir. Yem tüketimi, canlı ağırlık ve FCR negatif yönde etkileme potansiyeline sahiptirler. Bununla ilgili bazı tesbitler bulunmaktadır. Kimi mikotoksinler kanatlılarda Clostridium perfringens kaynaklı nekrotik enteritis ve coccidiosis gibi hastalıklara yatkınlık, gelişme geriliği, daha kötü FCR ve yüksek mortaliteye neden olabilmektedir.
Ancak, Aspergillus mikotoksinleri sorun oluşturmada ilk sırayı aldıkları göz ardı edilmemelidir. AFB1 kanserojen bir bileşik olup gen düzenlenmesini etkilediği ve hücresel düzeyde metabolizma belirtileri ise; karaciğer hasarı, karaciğer yağlanması ve bağışıklık sisteminin baskılaması sonucu gelişme geriliğine yol açtığı bilinmektedir. OTA böbrek fonksiyon bozukluğu ve böbrek hasarından sorumlu ve kilo alımı, yem tüketimi, bağışıklık fonksiyonunu etkilediği bildirilmektedir. Maruziyet seviyeleri yüksek olduğunda ölümlerde artış gözlenmektedir.
Mikotoksinlerle Mücadele Stratejileri
Kanatlı sağlığı ve verimliliğini korumak için yemde mikotoksin deaktivatörleri ve bağlayıcı kullanımı son yıllarda belirgin bir artış göstermektedir. Mikotoksinleri bağlamada kullanılan en yaygın yöntem kil mineralleri veya maya hücre duvarı fragmanıdır. Bağlanma etkinliği her mikotoksinde farklılık arzetmektedir. Genellikle AFB1 daha etkili bağlanmakta, Fusarium mikotoksinlerinin bağlanması daha zayıftır.
Kanatlının gastrointestinal sisteminde pH 3-7 aralığında olduğunda deaktivör ve bağlayıcıların etkinliklerini koruma yetenekleri beklenilen düzeydedir. Farklı bağlayıcıların etkinlikleri önemli ölçüde değişiklik gösterebilmektedir (Şekil 2).
Özellikle polar olmayan mikotoksinler için bir başka strateji; yüzeyindeki özel fonksiyonel bölgeyi ortadan kaldırmak veya modifiye etmektir. Bu işlem, mikotoksini zararsız hale getirmek veya mineral bağlayıcı ajanlara molekülün bağlanma sahasını açığa çıkarabilmektir. Tipik olarak özel enzim kombinasyonları ve mikroorganizmalar kullanılarak gerçekleştirilir.
Son olarak, parçalanma için birden fazla dönüşümler uygulanmasıdır. Herhangi bir mikotoksin fragmanın dönüşümden sonra artta kalan partikül mineral bağlayıcıya bağlı olsa bile hiç bir toksik etkisi bulunmamaktadır. Kanatlı üreticileri için, dönüşüm ve bozulma stratejisi kritik öneme sahiptir. Kanatlı yemlerinde en yaygın mikotoksinden biri olan DON etkilerini elemine etme en geçerli stratejidir.
Kanatlılarda Hedeflenen Çözümler
En etkili yaklaşım, her üç stratejinin bir kombinasyonudur. Strajilerin etkinliklerini maksimize etme gerekliliği artık açıkça ortadadır. Kanatlının özel ihtiyaçlarına uygun olarak maruz kalma ve güvenlik açısından öncelik saptanmalıdır.