Eski Hindistan’da Veteriner Hekimlik Mesleği

Eski Hindistan'da Veteriner Hekimlik Mesleği

Hindistan’da Veteriner Hekimlik mesleği, yapılan kazılar en eski uygarlıklardan birini meydana çıkarmış bulunmaktadır. Özellikle Mohenjo Daro ve Harappa‘da bulunan eserler Hindistan’da M.Ö. 3000 yıllarından önce parlak bir uygarlığın varlığını göstermektedir. Bu çağa ait mühürler üzerinde isimlerden sonra çoğunlukla boğa, manda, fil, gergedan, kaplan, timsah ya da hayali hayvan resimleri bulunmaktadır. Bu hayvanlar kutsal sayıldıklarından mühür sahiplerini korumak amacı ile çizilmişlerdir. Bazı mühürlerde ise centaurları hatırlatan kadın-kaplan kombinasyonu görülür. .

Eski çağlarda veteriner hekimlik en iyi durumda olduğu yer Hindistan‘dır. Mısırda İmhotep, Eski Yunanda Apollo gibi Hint mitolojisi de tababetin başlamasının Brahma ile olduğunu kabul eder. Vedik çağda (M.Ö. 1800-1200) Brahma dünyaya yol göstermek için insan aracıları vasıtasıyla Vedo’ları yarattı. Bu yazıların bir kısmı insan ve hayvan hekimliğine aittir. Vedaların fil tababeti bölümü yazarı Palakapya ve at tabebeti bölümü yazarı da Salihotra olarak bilinmektedir. Salihotra eski veterinerlerin en bilgilisi kabul edildiğinden ondan sonraki veterinerlere Salihotriya denmiştir. Bugün veteriner anlamına kullanılan Salutri deyimi de Salihotra’nın bir derivatividir. Salihotra’nın Sanskrit dilindeki bu yazılarının bir kısmı bugüne kadar muhafaza edilmiştir. Sanskritçe konuşan ve kuzeyden gelen Aryaların Hindistanı istilâsı Vedik çağın başlangıcı olduğuna göre bu yazılar M.Ö. 1800 yıllarından daha eski değildir. Bunu daha eskiye götüren, özellikle Hintli yazarlar varsa da bu çeşit güçlük milâttan önceki tarihi belgeler için her zaman buluna gelmektedir. Bugün hâlâ kronoloji problemi çözülmüş değildir. Fakat Salihotra’nın ve Hindistan’da Veteriner Hekimlik için çok eski çağlara ait olduğu şüphe götürmez.

Hindistan’da Veteriner Hekimlik de Vedik Veteriner Hekimliği

İnsan ve hayvan hayatı için aynı sonuç ve kutsallığı kabul eden bir uygarlık süresince veteriner hekimliğin yüksek bir durumda bulunması ve hayvanların bakımına çok önem verilmiş olması tabiidir. Hint milliyetçiliğinin başlaması ve İngiliz hâkimiyetinin sona ermesi ile son yıllarda Hint tarihi araştırmaları hızlanmıştır. Veteriner hekimlik de dahil her alanda tarihi yazıların çağımıza olan etkilerinin incelenmeğe başlanması Hint ve Dünya Veteriner tarihine büyük faydalar sağlayacaktır. Mısır veterinerliği bir dereceye kadar dışardan gelen etkiler altında kalmamışsa da Eski Yunan ve Roma veterinerliği Hint veterinerliğine zannedildiğinden çok daha fazla şeyler borçludur.

Tıp tarihçileri eski Hint tababetine gereken önemi vermekte başarısızlık göstermişlerdir. Veteriner hekimlik alanında bu daha da fazladır. Mısır, Sümer ve Babil’e ait daha çok belge elde edilmiş olmasına rağmen Eski Hinde ait yazılar Hintte veteriner hekimliğin bu eski uygarlıklardakinden ve hatta sonraları için bile çok daha ileri durumda olduğunu göstermiştir. Veda’lar çağında yaşamış 33 salihotriyanın adları verilmektedir. Çeşitli istilâlar sırasında bunların yazılarının çoğu yok olmuşsa da Brahman muhafızları gizli tarih hazineleri arasında bilinmeyen bu belgeleri de saklı bulundurabilirler. Bunların tercümelerinin elde edilmesi veteriner tarihinin daha sağlam temellere dayanmasını sağlayacaktır.

Vedik çağda halkın başlıca işi sığır yetiştiriciliği ve ziraat olmuştur. Sığır en kıymetli meta ve hatta değer ölçüsü idi. Hint felsefesi insan ve hayvanı ayrı mütalâa etmemiştir. Dinsel görüşle ölümden sonra yeniden dünyaya gelişte insan ve hayvanın akraba ya da çok yakınlığı düşünülmüş ve özellikle sığır kutsallaştırılmıştır.

Büyük Kral Asoka (M.Ö. 273 veya 269-232) zamanına ait bu konuda zengin belgeler mevcuttur. Ücretleri devlet tarafından ödenen salihotriyaların çalıştığı yüzlerce hayvan hastaneleri kurulmuştur. Bugün bunların yalnız izlerine rastlanmakla kalmayıp tarihi sütunlar üzerinde hayvanların tedavilerine ait yazılar da bulunmuştur. Bunlardan birinde “Allahın sevdiği Kral Priyadarschin her yerde insanlar ve hayvanlar için olmak üzere iki çeşit hastahane kurmuştur. İnsan ve hayvanları tedavi edici otların bulunmadığı yerlerde bu otlardan getirtip dikilmesini emretmiştir.” şeklinde yazılar vardır. Bunlar bilinen ilk hayvan hastaneleridir. Bundan sonra en eski olarak Roma ordusunda (M.S. 200 sularında) gezici hayvan hastanelerine rastlanır. Bu Hint hastanelerinde at, fil, sığır, av kuşları, ve balıkların bile tedavi edildikleri bilinmektedir. Hindistan’da bugün de yaşlı ve sakat hayvanların bakımı için yerler vardır.

Asoka zamanında daha önce uygulanan hayvan kurban etme yasak edilmiştir. Hayvanlara eziyet ve tuzak kurma şiddetle cezalandırılırdı. M. ö. 4 üncü yüzyılda sığır ya da fil öldürenler ölüme mahkûm edilirdi. Filler harp hayvanı olarak çok değer taşırdı. Fillerin yakalanma metotlarını fil hekimleri bildirir, hasta filler yakalanmazdı. Bu hekimler fillerin beslenme, banyo ve genel sağlık işlerini kontrol ederlerdi.

Sığır sahipleri sığırlarını boğulmaktan, yıldırımdan, kaplan, yılan ve benzeri tehlikelerden korumak zorundadır. Sığır çobanları sığırların temizliğine dikkat edeceklerdir. Veteriner hekim hayvanları muayene eder, ilâçlar tertipler, bu ilâçların hayvanlara verilmesi sürünün her türlü sorumluluğunu taşıyan çobanlar tarafından yapılırdı.

Atlar hakkında hastalıklar da dahil bir kayıt tutulurdu. Eğer veteriner tedavide dikkatsizlik gösterir veya yetersiz ilâç kullanır da hayvan daha fenalaşırsa tedavi masraflarının iki katını; istendiği zaman tedaviden kaçınırsa hayvanın değeri kadar parayı ödemekle cezalandırılır.

Bütün eskiçağ uygarlıklarındaki gibi Hintte de tababet dinsel idi. Örneğin bazı hastalıklar tanrıların cezalandırmak istediği canlıların cinler tarafından çarpılmasına atfedilir ve tedaviler de buna uygun yapılırdı. Özellikle büyüye çok inanırlardı. Bununla beraber birçok eski uygarlıklardakinin aksine olarak din ve tababet arasında ilişki Hindistan’da çok verimli ve olumlu olmuştur. Tıp hiç bir baskıya uğramamış, ve gelişmelerini yapabilmiştir. Vedik çağda inekler kutsal sayılırken yetiştiriciliğe elverişli olmayan boğalar kesilip yeniliyor ya da kastre ediliyordu. Daha az akla yakın olan, her türlü sığırların öldürülme yasağı daha sonraları ortaya çıkmıştır. Damızlık boğaların seçilmesi dini törenlerle, kastrasyon ise belirli aylarda yapılırdı. Bu, en iyi hayvanları damızlıkta kullanmağa başlanış genetik ilminin ilk gelişmeleri sayılmaktadır. Uzun seyahatlerden önce rahipler kraliyet atlarını takdis eder, diğer taraftan veterinerler hayvanların sağlıklarını korumak amacı ile bu gezilere katılırlardı. Aynı çağlarda Mısır’da insan ve veteriner hekimliği rahip—hekimlerin elinde büyü ve dualarla adamakıllı gölgelenmiş durumdaydı. Metafizik düşünceler beldesi Hindistan’da ise dinle ilim karıştırılmamıştır.

Vedik periyodun tıp metinleri modern insanın bile faydalanabileceği, güvenilir bilgiler vermektedir. Sanskritce veterinerlik yazılarının tercümeleri eski Hintlilerin çeşitli türlerdeki hayvan ölülerinin diseksiyonu ile biraz olsun anatomi bilgisi elde ettiklerini gösterir. Hekimliğin her şeyden önce anatomi bilgisine dayandığını Hintliler şöyle açıklamaktadır: “Atın vücudunun kısımlarını etraflıca bilmeyen iyi ve köyü atı bilemeyeceği gibi atın hastalıklarını da öğrenemez.”

Eski Hint veterinerleri deve ve fillerin yaşlarının tayininde dişlerin ve diş etlerinin renk değişikliğinden faydalanmışlardır. Şirurjide en çok yakılar, dağlama ve kan alma kullanılıyordu. Kırık ve çıkıklar zamanın bilginlerine uygun olarak tedavi edilir, kastrasyon iyi bir şekilde yapılırdı. Doğum bilgisi kısırlık tedavi edecek kadar ilerlemiştir. Gebe hayvanların ve yeni doğmuş yavruların bakımına önem verilmektedir.

Hayvan gaitası ve idrarı dışında eski Mısır ve 19 uncu yüzyıl ortasına kadar Avrupa’da kullanılan pis ilâç tertipleri Hindistan’da rağbet görmemiştir. Basit bitkisel ve mineral ilâçlar uygulanıyordu. 19 uncu yüzyılda bir İngiliz tarafından bulunduğu iddia edilen burun-meri sondası Sanskritce yazılarda tarif edilmektedir. Hastalıklar sistematik olarak açıklanmakta, prognoza önem verilmektedir. Eski Mısırda da prognoza önem verilmiş, fakat prognozun kötü göründüğü durumlarda hekim hastanın tedavisini reddetmek hakkına sahip olmuştur. Bu durumda hekiminin tedavi ettiği hastaların arasında gösterdiği başarı oranının tabii olarak yüksek olması icap eder.

At ve fil eşkâli fayda sağlamaları ve estetik yönden iyi incelenmiştir. Atların kıllarının gösterdiği çeşitli şekiller uğurlu ya da uğursuz kabul edilmişlerdir. Bu batıl inanışlara yüzyıllarca sonraki eserlerde de rastlanmaktadır.

Roma’dan başka 19 uncu yüzyıla kadar diğer ülkelerde yalnız ata ve at hekimliğine önem verildiği halde Hintte sığır ve fil yetiştiriciliği, hastalıkları ve tedavi metotları da Hindistan’da Veteriner Hekimlik de başlıca konuları arasında idi. Sığır hastalıkları sınıflandırılmıştı. Bildirilen hastalıklar arasında sığır vebası, anthrax, piroplasmosis iyi teşhis edilmiştir, Halbuki 18 inci yüzyılda sığır vebası Avrupa’yı istilâlarında teşhis edilmeden sürüp gitmiştir. Fillerdeki hastalıklar da iyi incelenmiştir, Bu hayvanlarda tüberkülozun yaygın ya da akciğer tipi seyrettiğini Hint veterinerleri zamanımızdan 2000 yıl önce bildirmişlerse de çağımızda yazılan bu konuda bir eserde fillerde tüberkülozun varlığı yeni bir buluş gibi gösterilmek istenmiştir.

Eski Hindistan’da Veteriner Hekimlik Mesleği hakkında daha çok belge vardır. M.S. 500 yıllarında yaşamış olan Hekim Sushruta yazılarında sivrisinekle sıtma ve insan vebası ile fareler arasındaki ilişkiye işaret etmektedir. 700 çeşitten fazla bitki ve 100 kadar cerrahi alet tarif etmiştir. Anatomi bilgilerinin az gelişmiş olmasına rağmen kırık tedavileri, sezaryen operasyonu, üriner taşların alınması ve plastik cerrahi uygulanmaktaydı.

Hindistan’da geçmişteki bu parlak durum 10 uncu yüzyıldan itibaren gerileme gösterir. Bugün Hindistan kendi kaynaklarına başvurmağa başladığına göre insan ve hayvan tıp tarihi de aydınlığa çıkma yolundadır. Bu bir gün tamamlanırsa veteriner hekimlik tarihi çok zenginleşecektir.

Kaynakça

Veteriner Tarihi, Prof. Dr. Nihal Erk, Ankara Üniversitesi Basımevi, 1966, 8-12.

Exit mobile version