Ord. Prof. Dr. Süreyya Tahsin Aygün, çalışmalarıyla tarihe mal olmuş meslek büyüklerimizle ilgili yazı dizisinin bu bölümünde sizlere Veteriner Hekimi Tuğgeneral Ordinaryus Profesör Dr. Süreyya Tahsin Aygün’ü tanıtmaya çalışacağım. Aygün en başta, Askeri bir Veteriner Hekim olarak, Birinci Dünya ve Kurtuluş Savaşlarına katılıp savaşın seyrini değiştiren ve Tuğgeneralliğe kadar yükselen istiklal madalyalı bir kahramandı. Ayrıca, sivil yaşamında kök hücre üzerindeki çalışmaları ve talidomid etkin maddeli ilacı yasaklatması ile insan sağlığına unutulmaz katkıları olmuştur. Aygün, keşfettiği aşılar ile de veteriner bilimine, hayvan sağlığına ve ülke ekonomisine hizmet etmiş bir bilim adamı ve üniversitedeki çalışmalarıyla binlerce veteriner hekimi yetiştirmiş bir hoca idi. Kısacası Süreyya Tahsin Aygün bir Veteriner Hekim, savaş kahramanı bir asker, bir mucit, bir bilim adamı, bir hoca ve bir veteriner halk sağlıkçısı olarak adını Türk ve Veteriner Hekimliği tarihine altın harflerle yazdırmıştır.
Bu değerli insan, 1895’de İstanbul’da doğmuştur. İlk ve orta öğrenimden sonra Haydarpaşa’daki Askeri Veteriner Okuluna girmiş, 1910-1914 yılları arasında 1. Dünya savaşına katılmış, savaşın bitmesinden sonra Okulunu tamamlayarak Veteriner Hekim Üsteğmen rütbesiyle orduya katılmıştır. Kurtuluş savaşı sırasında Ankara’da Serum ve Aşı Enstitüsünde uzman ve müdür olarak çalışmış, 10 Eylül 1924’ te Almanya’ya gönderilmiş, Berlin Devlet Hıfzıssıhha Enstitüsünde bakteriyoloji, viroloji ve bulaşıcı hastalıklar ihtisasını yapmış, 1926’da Berlin Yüksek Veteriner Okulunda “Pleura Pneumonia Contagiosa’nın Etyolojisi” konulu doktorasını tamamlamıştır.
Çalışma alanındaki gelişmeleri takip etmek amacıyla Fransa’da Pasteur Enstitüsü, Almanya Frankfurt’ta Experimentelle Therapi ve Berlin’de Robert Koch Enstitülerinde, Viyana’da Mödling Serum Aşı Enstitüsünde çalışmıştır. 22 Ekim 1927’de yurda dönerek bizzat Atatürk’ün talimatıyla Etlik Askeri Bakteriyoloji Serum Aşı Enstitüsü Laboratuvar Şefliği ve Müdürlüğüne atanmıştır. Bu arada eş zamanlı olarak Ziraat Vekaleti Fen Müşavirliği ve Etlik Merkez Laboratuvarı Şefliği görevlerinde de bulunmuştur. Ayrıca, uzun yıllar “Veteriner Sağlık Müşavere Heyeti ve Sağlık Şurası” nda üye ve başkan olarak görev yapmıştır.
Süreyya Tahsin Aygün, Üçüncü Ordu Müfettişliğinde Veteriner Mütehassısı olarak çalışırken Başbakan İsmet İnönü’nün onayıyla 1933 de açılan Yüksek Ziraat Enstitüsü Veteriner Fakültesine atanmış ve 1934’ de doçentliğe, 1937’ de profesörlüğe ve 1944’de de ordinaryüslüğe yükselmiştir. Süreyya Tahsin Aygün, 3 Ağustos 1946’da Tuğgeneralliğe terfi etmiş, 1950 yılında ise ordudan istifa ederek çalışmalarına Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Öğretim Üyesi olarak devam etmiştir. 9 Aralık 1981’de yatmakta olduğu Gülhane Askeri Tıp Akademisinde vefat eden Ord. Prof. Dr. Süreyya Tahsin Aygün, 15 Aralık 1981 de Fakültede düzenlenen törenin ardından toprağa verilmiştir. İngilizce, Fransızca ve Almanca dillerini çok iyi bilen Süreyya Tahsin Aygün’ün yayınlanmış 18 kitabı ve 83 makalesi bulunmaktadır.
Süreyya Tahsin Aygün Türkiye hayvancılığına en büyük katkıyı hayvan hastalıklarına karşı bulduğu aşılar ile yapmıştır. İstiklal savaşı sırasında Ankara Etlik’deki laboratuvarda sığır vebası başta olmak üzere kimi hastalıklara karşı hazırladığı aşı ve serumlarla hayvanların tedavisine katkıda bulunmuştur. Daha sonraki yıllarda “Türk Üniversal Anthrax” aşısını ve “Tablet Anthrax Aşısını” bularak hayvanlarla insanlar arasında müşterek bir zoonotik hastalık olan şarbonun yayılmasını, hayvanları dolayısıyla da insanları öldürmesini engellemiştir. Bu buluşu ile de sadece hayvan sağlığına değil, aynı zamanda insan sağlığına da hizmet ederek Türkiye’nin ilk Veteriner Halk Sağlıkçılarından birisi olmak onurunu kazanmıştır. Aygün’ün diğer bir buluşu da, “Dayanıklı Kuru Sığır Vebası Aşısı” dır. Önceki aşılar 7-10 günden aşağı dayanmıyor ve kısa sürede bağışıklık sağlama güçlerini yitiriyorlardı. Oysa Aygün’ün bulduğu yeni aşı uzun süre dayanıklı, yüksek bağışıklık gücüne sahip, küçük hacimli ve bu nedenle de stoklamaya ve nakile uygun bir aşı idi. Aygün ayrıca, hastalık teşhisinde kullanılan “Tablet Mallein” ve “Tablet Tüberkülin” ü bularak hastalıkların eradikasyonunu kolaylaştırmıştır.
Süreyya Tahsin Aygün yapmış olduğu doku kültürü ve kök hücre içerikli çalışmaları ile halk sağlığı konusunda büyük hizmetlerde bulunmuş, “Doktorlar İnsanları, Veteriner Hekimleri İse İnsanlığı Tedavi Eder” özlü sözünü haklı çıkarmıştır. Aygün, doku kültürü konusundaki ilk çalışmalarına tavuk embriyosunda virüs üretmek amacıyla başlamıştır. Daha sonra, koyun embriyosundan elde ettiği deri ve akciğer dokusu ile 400 doku kültürü hazırlamıştır. Böylece 7 ayrı virüsü doku kültüründe yetiştirip üretmiştir. Bu çalışmaları sırasında, doku kültüründe ürettiği koyun çiçek virusunu koyunlarda titrasyonu sonucunda İnvitro Titrasyon Testini bulmuştur.
Aygün daha sonra insanlarda kök hücre çalışmalarına başlamış ve cenindeki genç, henüz olgunlaşmamış hücrelerin büyük bir tedavi gücüne sahip olduğunu keşfetmiştir. Böylece, Enjeksiyon İmplantasyon adını verdiği yöntem ile mongol çocukları ve LSD hastalarını tedavi etmiştir. Daha sonra insanlardaki kök hücre çalışmalarına ağırlık vermiş, ceninden alıp doku kültüründe ürettiği kök hücreleri intra venöz ve intra musküler yolla insana vermiş, cenindeki organın dokusundan ürettiği kök hücrelerinin, hasta insandaki aynı organdaki dokuya kan yoluyla giderek kendini o dokudaki hücreler yerine koyup fonksiyonunu üstlendiğini ve bozukluğu düzelttiğini bulmuştur. Bu yolla da tümörleri, şizofreniyi, kalp, karaciğer ve böbrek hastalıklarını ve felci tedavi etmiştir.
Almanya’da 1960 yılında adına kurulan “Aygün İnstitüt” de 200 Alman çocuğu kök hücre ile tedavi etmiş, yazdığı kitapta hayvan ceninleri üzerindeki çalışmalarını ilk kez Dünyaya Kök Hücre olarak tanıtmış ve ilan etmiştir. Bu arada, sırası gelmişken hep üzüldüğüm bir konuya değinmek istiyorum. Rahmetli hocamız emekli olduktan sonra o zaman tek olan Ankara veteriner Fakültemizden ve Bakanlıktan kök hücre çalışmalarını sürdürebileceği bir laboratuvar talep etmiş ama ne yazıktır ki her iki kurumdan da olumsuz yanıt almıştır. Buna karşılık ziraat mühendislerinin yönetimindeki Ankara Etimesgut Şeker Fabrikası hocamıza kapılarını açarak bir laboratuvar kurmuş ve çalışmalarının devamını sağlamıştır. Süreyya Tahsin Aygün Şeker Fabrikasındaki kök hücre çalışmalarını Tıp Fakültesi hocalarının da asistanlığında sürdürürken Tabip odaları, “Bir Veteriner Hekimi insanlar üzerinde nasıl çalışma yapabilir?” bağnaz düşüncesi ile mahkemeye başvurmuş ve insanlık adına yapılan bu çalışmaları durdurmaya çalışmıştır.
Süreyya Tahsin Aygün’ün insan sağlığı konusundaki en büyük hizmeti Talidomid etkin maddesi içeren Contergan adlı ilacın Türkiye’ye girişine engel olmasıdır. Bu ilaç, 1957 Almanya Aachen’de Grünenthal Firması tarafından hamile kadınların uyku sorunlarına ve sabahleyin duydukları rahatsızlıklara karşı üretildi. Kısa sürede başta Almanya olmak üzere Dünyanın 50 ülkesinde yaygın olarak kullanıldı. İlaç bu Ülkelerde tespit edilebildiği kadarıyla 90.000 den fazla düşüğe ve 10.000 den fazla sakat ve ölü doğuma neden olmuştur. Bu ilacın mucidi olan iki doktor Hitler’in ari ırk çalışmalarına katıldıkları için Nürberg Mahkemesinde yargılanmışlardır. Contergan bir çocuk doktorunun duyarlığı ve itirazı üzerine 1961 yılında toplatılarak piyasadan kaldırılmıştır. Bu ilaç o yıllarda sadece Türkiye’ye ve A.B.D’ne girememiştir. Bu ilacın Türkiye’ye girmemesinde en önemli rolü Süreyya Tahsin Aygün oynamıştır.
Contergan’ın özellikle Almanya’da yeni doğanlarda yaptığı ağır tahribatı gören Süreyya Tahsin Aygün Talidomitin tavuk embriyosunda kültürünü yaparak oluşturduğu teratolojik etkiyi tespit ederek, ilacın ruhsatlanmaması için Sağlık Bakanlığı’na başvuruda bulunmuştur. Nitekim bu başvuru üzerine Contergan ruhsat alamamış ve dolayısıyla Türkiye’ye girememiştir. Bu konuda kimi bilim adamları ilacın Türkiye’de ruhsat alamamasında sadece kendi etkilerinin olduğunu iddia etmekte iseler de, Dr. Mustafa Gerçeker’e atfen Medikal Tribün Dergisinde çıkan bir yazıda Süreyya Tahsin’in evinde ilacın ruhsat almaması için Bakanlığa yaptığı müracaatın dokümanlarının bulunduğu bildirilmekte ve tavuk emriyosundaki çalışmaları doğrulanmaktadır.
Tüm bu büyük başarılarının yanında Süreyya Tahsin Aygün’ün bir çok çalışması daha vardır. Keçilerde büyük ölümlere neden olan Keçi Ciğer Ağrısı hastalığının etkeninin Hemoglobinophilus pleuropneumonica contagiosa caprae olduğunu bulmuştur. Temel gıdalarımızdan olan sucuk, pastırma ve yoğurtun gıda değeri, teknolojisi ve kontrolü üzerinde çalışmalar yapmış, yoğurdun antimikrobiyal etkisini ilk kez ortaya koymuştur. Sivrisinek larvalarının balıklarla imhası konusunda da çalışması vardır.
Son sözler olarak, Süreyya Tahsin Aygün’ün Atatürk ile yakın arkadaş olduğu, Trablus’ta birlikte savaştıkları ve Atatürk’ün hasta katırları ayağa kaldırması konusundaki emrini kısa sürede yerine getirerek taktirini kazandığı söylenmektedir. Ayrıca, önceki yazılarımdan birinin konusunu oluşturan ve Fransa’da insanlar için hazırladığı ruam aşısını denek bulamayınca kendine yapınca ruama yakalanıp şehit olan Kemal Cemil Bey’i Fransa’ya gönderenin de Aygün olduğu rivayet edilmektedir. Şu gerçeği bütün içtenliğimle ve derin bir acı duyarak vurgulamak isterim ki, Türkiye’deki Veteriner ve Tıp camiası hayvan ve insan sağlığına unutulmaz hizmetleri dokunan bu büyük şahsiyetin değerini bilmemiş ve sahip çıkmamıştır. Adına Almanya’da Enstitü kurulan bu büyük insanın adı Türkiye’de hiçbir insan ve hayvan sağlığı kuruşuna verilmemiştir. Batılı bir bilim adamı olsa Nobel’e aday gösterilmesi kesin olan rahmetli Aygün kendi Ülkesinde İstiklal Madalyası hariç dikkate değer bir ödüle bile layık görülmemiştir. Sözlerimi bitirirken eserlerinden yararlandığım değerli hocam Prof. Dr. Ferruh Dinçer’e teşekkür eder, Ord. Prof. Dr. Süreyya Tahsin Aygün’ü minnet, hürmet ve rahmetle anarım.