Unutturulan bir hayvancılık dalı Koyunculuk şimdiye değin çeşitli dergi ve gazetelere yazdığım 120 civarındaki yazının tümünde de genel hayvancılığın ve sığırcılığın ya teknik konularına ya da politikalarına değinmiş, tüm olumsuzluklara karşın Türkiye’de önemini yitirmeyen koyunculuğa nedense hiç değinmemiştim. Oysa Üniversitede geçen 25 yıllık akademik yaşantımda yapmış olduğum 70 civarındaki bilimsel araştırmanın çoğunluğu koyunculuk üzerine idi. Hatta koç spermasının dondurulması konusunda yapmış olduğumuz özgün bilimsel çalışmalar uluslararası yazarlar ve araştırmacılar tarafından da site edilmiş yani literatürde kullanılmıştı. 1980-1982 yılları arasında Türkiye’nin koyun suni tohumlaması yapılan tüm köylerini gezmiş, izlenimlerimi iki bölüm halinde Veteriner Hekimler Derneği Dergisinde yayınlamıştım. Koyunculukla ilgili bir çok komisyonda görev almış, görüş önerilerimi sunma olanağı bulmuştum. Ne yazık ki koyunculuğu bize unutturdular.
Türklerin orta asya steplerinde koyunculukla uğraştıkları hatta büyük göç sırasında koyun sürülerini de beraberlerinde Anadolu’ya getirdikleri tarihçiler tarafından bildirilmiştir. Hatta Osmanlıların düzenledikleri seferlerde koyun sürülerinin orduya eşlik ettikleri rivayet edilmektedir. Ulu Önder Atatürk koyunculuğun önemini ta cumhuriyetin ilk yıllarında farketmiş, ulusal kaynaklara dayalı sanayileşme modelinin ilk örneklerinden biri olarak Bursa’da kurduğu yünlü dokuma sanayinin yapağı gereksinimini karşılasın diye yurt dışından merinos koyunu ithal edilmesi talimatını bizzat vermiştir.
1970 yılında çalıştığım Sivasın ilçesi Yıldızeli’nde bir köyde elli binin üzerinde koyun bulunduğunu ve bunlardan on bininin sadece bir kişiye ait olduğunu anımsıyorum. Aşılama için gittiğimiz köylerde iki teknisyen ile birlikte köyün koyunlarını akşama kadar zor bitirdiğimiz olmuştur. Koyun sayısının Türkiye genelinde elli milyonlara ulaştığı, hatta bu sayının o dönemde Rusya dışındaki tüm Avrupa ülkelerinin toplam koyun varlığından daha fazla olduğu günler hiç te sanıldığı kadar uzak değildir.
Koyunculuk Ülkemizde Ne Zaman Düşüşe Geçti?
Türkiye’de koyunculuk alanındaki kötü gidişin başlangıcını 1950 li yılların başında ABD’nin güya NATO ya girmemize ödül olarak dayattığı Marshall Planı oluşturmuştur. Bu plan gereği Türkiye’ye sokulan on binlerce traktör meraları acımasızca katlederek buğday tarlası haline dönüştürmüş ve koyunculuğun idam fermanını hazırlamıştır. Tüm bu olumsuzluklara karşın varlığını sürdürmeye çalışan koyunculuğu bir darbe de içeriden gelmiş daha ucuz diye yurt dışından yapağı ve suni elyaf ithal edilmesi yerli yapağı fiyatlarını aşağı çekerek zaten zor durumda olan koyun yetiştiricilerini iyice perişan etmiştir. Öte yandan, azalan meralardaki aşırı otlatma, yağlı olması nedeniyle koyun etine atfedilen sağlığa aykırılık iddiaları, verimin düşüklüğü nedeniyle az olan ve bunun için de pahalı olan koyun sütünden üretilen peynir ve tereyağın pazarda talebinin az olması, Doğu ve Güney Doğu Anadolu Bölgelerinde yıllardır süren ayrılıkçı terörün meraları kullanılamaz hale getirmesi gibi bir çok neden Türkiye’de koyunculuğun gerilemesine neden olan etmenler olarak sıralanabilir.
Türkiyede Hayvancılık Dalı Koyunculuk Sektörü Sorunları Nasıl Düzeltilmelidir?
Türkiye’de koyunculuğun sorunlarının çözümünde duygusal davranarak eskiye özlem duymanın ve yeniden o eski günlere dönmek için çabalamanın haklı bir mantığı yoktur. Eskiden olduğu gibi sürü büyüklüğü fazla olan ve tümüyle meraya dayalı ekstansif koyunculuk yerine, optimum sürü büyüklüğü olan entansif işletmeciliğe dayalı koyunculuk modeline geçilmesi kaçınılmaz bir gerekliliktir. Ancak Doğu ve Güney Doğu Anadolu Bölgelerinde özellikle de köye dönüş projesi çerçevesinde kısmen meraya dayalı koyunculuğun geliştirilmesinde de zorunluluk vardır.
Mevcut yerli ve melez ırktan koyunlarımızın et ve süt verimlerininin artırılması için seleksiyon ve suni tohumlama tekniğine dayalı melezleme çalışmalarına gerek devlet ve gerekse bu amaçla kurulacak özel sektör ve yetiştirici birlikleri tarafından başlanmalıdır. Koyun sütünden yapılan peynirlerimizin etkili bir propaganda ile yabancı ülkelere ihracı sağlanmalıdır. Yine koyun derisinin ve sakatatının eskiden olduğu gibi ihracatına yönelik önlemler alınmalıdır. Koyunlarda üretimi artırmak amacıyla son zamanlarda başarı ile uygulanan iki yılda üç kuzu elde etme ve hormonal teknikler uygulanarak dölverimini artırma gibi biyoteknolojik yöntemlere de ağırlık verilmelidir.