Türk Veteriner Hekimliğinde başlıca dönüm noktaları, Türk veteriner hekimliğinin tarihinde çok önemli dönüm noktaları vardır. Bu dönüm noktaları bazıları veteriner hekimliğin yararına bazıları da zararına olmuştur.
Türk veteriner hekimliğinin ilk dönüm noktaları 1842 yılında öğretimin başlamasıdır. Süvari Okulunda bir sınıf açılarak sadece okuma yazma bilen 12 er ile yola çıkılmıştır. Dünyada ilk kez 1762 yılında Fransa’nın Lyon şehrinde açılan veteriner fakültesi ile Osmanlıda başlayan veteriner hekimliği öğretiminin amaçları arasında farklılık vardır. Lyon’daki veteriner fakültesi 18. Yüzyılda Avrupa’yı kasıp kavuran ve yaklaşık 500.000 sığırın ölmesine yol açan veba hastalığı ile mücadele edecek sivil veteriner hekimler yetiştirmek amacıyla açılmışken, Osmanlı’daki veteriner hekimliği öğretimi ordunun önemli lojistik gücü olan atların sağlığı ve bakımı ile ilgili eleman yetiştirmek amacıyla başlatılmıştır. Bu noktada veteriner hekimler ve veteriner hekimliği kurumları tarafından sıklıkla söz edilen bir iki konu hakkında görüşlerimi açıklamak istiyorum. Sık yinelenen sözler arasında 1842 yılında başlayan öğretime Bilimsel Veteriner Hekimliği Öğretimi tanımlaması yapılmasıdır. Oysa 1842 yılında başlayan öğretimin hiçbir bilimsel yanı yoktur. Önceden de belirttiğim gibi Almanya’dan gelen Godlewsky adlı bir askeri veteriner hekim tek özellikleri okuma yazma bilmek olan 12 ere atların bakımı ve sağlığı ile ilgili genel bilgiler vermiştir. İkinci bir yanıltıcı söylem de ilk öğretimin bir veteriner okulu bünyesinde başlatıldığıdır. Oysa ortada bir okul değil sadece Süvari Okulunda açılan bir sınıf mevcuttur. İlk sivil veteriner okulu 47, ilk askeri veteriner okulu da 67 yıl sonra açılmıştır.
Kanımca Türk veteriner hekimliğinde en önemli dönüm noktaları birisi de öğretimin başlamasından tam 47 yıl sonra 1889’da Sivil Baytar Mektebinin açılmasıdır. Bu sayede Türk veteriner hekimliği okullaşmış ve bilimsel sayılabilecek bir öğretime kavuşmuştur. İlk iki yıl Askeri Tıp Mektebinde öğretim gören öğrenciler 1891 yılında Halkalı Ziraat ve Baytar Mektebine nakledilmişler ve 1893 yılında aralarında mektebi birincilikle bitiren Ulusal Şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un da bulunduğu ilk sivil baytarlar mezun olmuştur. Büyük düşünür Ziya Gökalp’te bu mektebin öğrencisi olmuş fakat dördüncü sınıfta İttihat ve Terakki Cemiyetine üye olmak ve Türkçülük faaliyetlerinde bulunmak gibi gerekçelerle Diyarbakır’a sürgün edildiği için mektebi bırakmak zorunda kalmıştır. Bu okulun kurucusu Askeri Veteriner Hekim Yarbay Mehmet Ali Bey kanımca Türk veteriner hekimliği tarihinde iz bırakmış en önemli kişilerden biridir. Mehmet Ali Bey sadece sivil baytar mektebini kurmakla kalmamış ilk veteriner hekimliği meslek örgütünü, ilk veteriner teşkilatını, ilk muavin veteriner mektebini de kurmayı başarmıştır. Mehmet Ali Bey aynı zamanda ileride kurulacak Yüksek Ziraat Enstitüsünün öğretim kadrolarının nüvesini oluşturan çok sayıda veteriner hekimi de yurt dışına göndermiş, müfredata bakteriyolojinin girmesini sağlamıştır. Mehmet Akif Ersoy ve Ziya Gökalp’in Türk edebiyatına kazandırılmasında da Mehmet Ali Bey çok büyük bir rol oynamıştır.
Burada önemli gördüğüm bir iki noktaya değinmek istiyorum. Sivil Baytar Mektebinin Kurulması Türk veteriner hekimliği öğretiminin okullaşmasının ilk adımıdır. Bu tarihten 47 yıl önce başlayan öğretimde okul değil bir sınıf söz konusu idi ve bu sınıf ihtiyaca göre sayısı artırılarak Askeri Tıbbiye ve Harbiye arasında gidip gelmiştir. Yani sivil baytar mektebi kuruluncaya kadar öğretim tıp ağırlıklı idi. 1891 yılında mektep kısa süreli de olsa Halkalı Ziraat ve Baytar mektebi bünyesine dahil olunca veteriner hekimliğin tarımla da ilişkilendirilmesinin ilk adımları atıldı. Asıl ilişki ileride ayrıntıları ile anlatacağım gibi Baytar Mektebi Alisinin Baytar Fakültesi adıyla Yüksek Ziraat Enstitüsü’ne katılmasıyla perçinlenmiş ve buna paralel olarak o zamana kadar çeşitli bakanlıklar bünyesinde yer alan veteriner teşkilatının sürekli olarak tarım bakanlığına bağlı kalması durumu ortaya çıkmıştır.
Türk Veteriner hekimliğinde önemli bir tarihi dönüm noktaları da 1920 yılıdır. Bu yılda 1889 da açılan Sivil Baytar Mektebi ile 1909 da açılan Askeri Baytar Mektebi birleştirilerek Baytar Mektebi Alisi kurulmuştur. Yani Türk Veteriner Hekimliği ilk öğretimin başlamasından tam 78 yıl sonra gerçek bir yüksek öğretim kurumuna kavuşmuştur. Bu okulda 1900 lu yılların başında Mehmet Ali Bey tarafından yurt dışına gönderilen ve orada ihtisas yapıp Türkiye’ye dönen veteriner hekimler öğretim üyesi olarak görev almışlar ve öğretimde batı ülkelerindeki müfredatı takip etmişlerdir. Ayrıca Baytar Mektebi Alisinin kurtuluş savaşının devam ettiği bir dönemde ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılmasından hemen önce kurulması da daha sonra ilan edilecek Cumhuriyet dönemindeki hayvancılığa ve aydınlanmaya önemli katkılarda bulunmuştur. Bu sayede sayıları artan sivil veteriner hekimlerin erken Cumhuriyet döneminde ortaya çıkan ve büyük ekonomik kayıplara yol açan salgın hayvan hastalıklarının önlenmesi konusunda önemli etkileri olmuştur. Bu okul ileride bahsedileceği üzere 1933 yılında Yüksek Ziraat Enstitüsüne Baytar Fakültesi olarak katılmıştır.
1930 yılı Türkiye’de sivil toplum veteriner hekimliği örgütlenmesinin önemli bir dönüm noktasıdır. Osmanlıda Veteriner Hekim Yarbay Mehmet Ali Bey tarafından 1908 yılında kurulan ilk sivil mesleki örgüt Osmanlı Cemiyeti İlmiyeyi Baytariye adlı kuruluştur. Ulusal Şairimiz Mehmet Akif Ersoy bu kuruluşta ikinci başkanlık yapmıştır. 1909-1918 yılları arasında Osmanlıda Mülkiye Baytarlar İttihat ve Teavün Cemiyeti, Mülkiye Baytar Mektebi Alisi Mezunlar Cemiyeti, Mülkiye Baytar Mektebi Alisi Talebe Cemiyeti ve Taşra Baytarin Cemiyeti adlı dört mesleki örgüt kurulmuştur. Bu örgütleri 1920 yılında kurulan Türkiye Baytarlar Birliği ve 1927 yılında kurulan İstanbul Etıbbayi Baytariye Muhadenet Cemiyeti izlemiştir. 1930 yılında Türk Baytarlar Birliği Türk Baytarlar Cemiyeti adını almış ve dört yıl sonra da İstanbul’dan Ankara’ya taşınmıştır. 1937 yılında baytar sözcüğü yerine veteriner hekim sözcüğünün kullanılmaya başlaması ile birlikte bugün hala varlığını sürdüren Veteriner Hekimler Derneği oluşmuştur. Veteriner Hekimler Derneğinin gelişim evreleri incelendiğinde ne denli eski ve tarihi bir örgüt olduğunu, Osmanlı’nın son dönemindeki ıslahat hareketleri ile erken cumhuriyet dönemindeki devrimleri yaşayarak geliştiği söylenebilir. Veteriner Hekimler Derneği aynı zamanda 1954 yılında yürürlüğe giren 6343 sayılı kanunla kurulan Türk Veteriner Hekimleri Birliği’nin de kuruluş hazırlıklarını yapmıştır. Bu amaca hizmet için üç ay görevlendirilen Veteriner Hekimler Derneği, Birliğin merkezinin ve taşra örgütü olan odalarının kuruluşlarını gerçekleştirmiştir.
Veteriner Hekimliğin dönüm noktaları arasında belki de en önemlisi 1933 yılında Ankara’da Yüksek Ziraat Enstitüsü’nün kurulmasıdır. YZE 1933 eğitim reformu ile Darülfününun yerine kurulan İstanbul Üniversitesinden sonra Türkiye’nin ikinci yükseköğretim kurumu olma niteliği kazanmıştır. Bu tarihte Türkiye’de veteriner hekimliği öğretimi yüksekokul kimliğinden çıkıp üniversiter bir yapıya kavuşmuştur. Daha Cumhuriyet kurulmadan önce İzmir’de toplanan Birinci İktisat Kongresinde alınan kararların birisi de tarımsal öğretimin çağdaş bir yapıya kavuşturulması idi. Bu direktifi alan Cumhuriyet hükumeti Almanya’dan bir heyet davet ederek bu konunun araştırılmasını istedi. Heyet yaptığı incelemeler sonucunda Ankara’da Yüksek ziraat Enstitüsü adında bir yükseköğretim kurumunun açılmasını önerdi. Bu öneriyi 1927 yılında kabul eden hükumet hemen harekete geçerek enstitünün alt yapı tesislerini inşa etmeye başladı. Ankara’nın Dışkapı semtinde günümüzde veteriner ve ziraat fakültelerinin bulunduğu kampüs kısa sürede hazır hale getirildi. Bu arada Atatürk o dönem Almanya’da hüküm süren Weimar Cumhuriyetinden öğretim üyeleri göndermelerini talep etti. Bu talep kabul edilerek Ord. Prof. Dr. Dietrich Folke başkanlığında 17 Alman öğretim üyesi Türkiye’ye gelerek YZE’de çalışmaya başladı. Enstitünün rektörlüğüne Falke getirildi. İstanbul’da bulunan Baytar Mektebi Alisi Baytar Fakültesi, Ziraat Mektebi Alisi de Ziraat Fakültesi, Orman Mektebi de Orman Fakültesi adıyla YZE’ne katıldı. Ayrıca Tabii İlimler ve Ziraat sanatları Fakülteleri kuruldu. 1909 da Mehmet Ali Bey tarafından yurt dışına gönderilen ve geri döndüklerinde Baytar Mektebi Alisinde hocalık yapan veteriner hekimler Alman öğretim üyelerinin yanında doçent, şef asistan ve tercüman olarak görevlendirildiler. Fakülteler Alman modeline uygun olarak ayrı enstitüler şeklinde çalışıyordu. Sadece Zootekni Enstitüsü baytar ve ziraat fakültelerinde müşterekti. Enstitü başlangıçta çok başarılı işler yaptı. YZE’den sayı olarak en çok veteriner hekim mezun olmuştur. Ancak zaman içinde Alman hocaların Türkçe öğrenmedeki isteksizlikleri sonucu ortaya çıkan tercüme sorunları, Alman hocalarla Türk hocalar arasında yaşanan kimi sürtüşmeler ve İkinci Dünya Savaşının bitimiyle birlikte Alman hocaların yurtlarına dönmek istemeleri gibi nedenlerle YZE işlevini yitirmeye başladı. Bu arada veteriner ve ziraat fakülteleri 1948 de, 1946 yılında kurulan Ankara Üniversitesine dahil oldular. Orman Fakültesi İstanbul Üniversitesine geçti. Tabii İlimler Fakültesi ise Ankara Üniversitesinde Fen Fakültesine dönüştü.
Burada YZE hakkında kimi görüşlerimi belirtmek isterim. İstanbul’daki Baytar Mektebi Alisinin Baytar Fakültesi adıyla YZE bünyesine girmesi hem iyi hem de kötü olmuştur. İyi tarafı bu sayede Türk veteriner hekimliği batı standartlarında bir yükseköğretime kavuşmuştur. Kötü tarafı ise veteriner fakültesinin YZE bünyesine girmesiyle birlikte veteriner hekimliği yükseköğretimi tıp ekseninden çıkarak tarım eksenine kaymıştır. Bu durum ileriki yıllarda kamu veteriner örgütlerinin de Tarım Bakanlığı bünyesinde yer almasına ve üvey evlat muamelesi görerek yeterince gelişememesine neden olmuştur. Sırası gelmişken burada YZE ile ilgili yanlış bir algıyı da düzeltmek isterim. YZE’ne Almanya’dan gelen hocalar Adolf Hitler daha şansölye olmadan Atatürk’ün Weimar Cumhuriyetinden talep ettiği öğretim üyeleridir. Hitlerin zulmünden kaçan Yahudi bilim adamları daha çok İstanbul Üniversitesinde görev almışlardır.
Türk Veteriner Hekimliğinin bence en önemli dönüm noktaları 1937 yılında Uluslararası Cenevre Sözleşmesi uyarınca çıkarılan 3203 sayılı “Ziraat Vekaleti Vazife ve Teşkilat Kanunu” uyarınca mesleki unvanımız olan baytar sözcüğü yerine veteriner hekim sözcüğünün kullanılmaya başlaması ve Veteriner İşleri Genel Müdürlüğünün kurulmasıdır. 18.Yüzyılda büyük bir sığır vebası salgını yaşayan ve yüzbinlerde hayvanını kaybeden Avrupa Devletleri 1930 lu yıllarda Türkiye’de büyük salgınlar yapan bu hastalığın ülkelerine bulaşmasını önlemek amacıyla 1935 yılında Birleşmiş Milletler Teşkilatının öncülüğünde Cenevre’de bir konferans düzenlerler. Bu toplantıda özellikle Türkiye ile yapılacak canlı hayvan ve hayvansal ürün ticareti ile sınır güvenliği konuları görüşülür. Sonunda Türkiye’de Ziraat Vekaletinin yeniden yapılandırılması ve sığır vebası başta olmak üzere salgın hayvan hastalıkları ile etkin mücadele için doğrudan bakana bağlı ve mutlaka bir veteriner hekimin yönetiminde çalışacak Veteriner İşleri genel Müdürlüğünün kurulması kararlaştırılır. Sözleşme 1936 da Bakanlar Kurulu, 1937 de de T.B.M.M tarafından onaylanır ve 3203 sayılı “Ziraat Vekaleti Vazife ve Teşkilat Kanunu” yürürlüğe girer. Bu kanunun 9.maddesi Veteriner İşleri Genel Müdürlüğünün görev ve yetkilerini düzenler. Buna göre Türkiye’deki hayvan sağlığı, hayvan ıslahı ve gıda kontrolü hizmetleri Veteriner İşleri Genel Müdürlüğüne verilir. Ayrıca bu kanunla baytar sözcüğü yerine uluslararası bir deyim olan veteriner hekim sözcüğü kullanılması hükme bağlanır. Veteriner İşleri Genel Müdürlüğü merkez, il ve ilçelerde teşkilatlanarak yetkisine verilen bu hizmetleri etkin, mobil ve bütüncül bir anlayışla yerine getirerek başta sığır vebası, şap ve at vebası olmak üzere salgın hayvan hastalıklarını kısa sürede önler ve Türkiye hayvancılığına büyük katkılarda bulunur.
Türk Veteriner Hekimliği tarihinin bana göre asıl kırılma ve başka bir boyuta evrilme noktası 1980 askeri darbesi sonucu uygulamaya konulan dışa bağlı neoliberal politikaların uygulanmasıdır. Bu politikalar sonucu serbest piyasa ekonomisine geçilmiş, veteriner hekimliği hizmetlerinde özelleşme ve kamu kesiminde reorganizasyona gidilmiştir. Bunun sonucunda büyükbaş, küçükbaş ve pet sağlığı ile ilgili özel klinikler açılması, teşhis ile ilgili özel laboratuvarlar kurulması, suni tohumlamanın özel veteriner hekimler tarafından yapılması, ölçeği artan hayvancılık işletmelerinde çiftlik veteriner hekimlerinin istihdam edilmesi, sayıları hızla artan et, süt, yem, yem katkı maddeleri, ilaç, aşı, donmuş sperma gibi sektörler de daha çok veteriner hekim çalışması gibi konular gündeme gelmiştir. Ayrıca önceden Veteriner İşleri Genel Müdürlüğüne bağlı olarak faaliyet gösteren ve Cumhuriyetin kuruluşundan beri hayvan ıslahı konusunda çok yararları dokunan hara ve inekhaneler devlet üretme çiftlikleri ile birleştirilerek yeni kurulan Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü’ne bağlanmışlardır. Bu genel müdürlük ilerleyen zaman içerisinde tarım işletmelerinin çoğunu ya satmış ya da uzun dönemliğine kiraya vermek suretiyle hayvan ıslahı işlevinden bütünüyle uzaklaşmıştır. Öte yandan 1980 darbesinden önce sadece 4 olan veteriner fakültesi sayısı Yüksek Öğretim Kurumunun açılması ile birlikte hızla artmış ve günümüzde 29 u eğitim öğretim yapmak üzere 30 a ulaşmıştır. Günümüzde çoğu öğretim olanakları bakımından yetersiz olan bu fakültelerden mezun olan iyi yetişmemiş veteriner hekimlerin sahaya girmesinden hayvancılık ve veteriner hekimlik büyük zararlar görmüştür. Asıl büyük değişiklik reorganizasyon adı altında kamu örgütünde olmuştur. 1985 yılında geçmişte hayvan sağlığı, hayvan ıslahı, gıda kontrolü konularında çok büyük hizmetleri bulunan Veteriner İşleri Genel Müdürlüğü kaldırılmış yerine Cenevre Sözleşmesine aykırı olarak karma bir Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğü kurulmuş, hayvan sağlığı hizmetleri bu genel müdürlükte daire başkanlığı düzeyine indirilmiştir. Öte yandan bu genel müdürlük bünyesinde illerde ve ilçelerde kurulan tarım müdürlükleri vasıtasıyla merkezden taşraya dikey yönetim anlayışı ortadan kaldırılmıştır. Bunun sonucu olarak salgın hayvan hastalıklarıyla mücadele, gıda güvenliği ve hayvan ıslahı konularında yetersizlikler ortaya çıkmıştır.