Sığır Yetiştiriciliğinde kullanılan birçok kaba yemler vardır. Ülkemizde en yaygın kullanılan kaba yemleri ifade edilecektir.
Çayır (Otlaklar)
Entansif hayvancılığın henüz başlamadığı bölge ve ülkelerde sığırların temel besin kaynağı otlaklardır. Otlaklar doğal yada yapma olabilir. İster doğal ister yapma olsun otlakların kalitesi ve besleme kabiliyeti toprağın verimliliğine, bölgenin yağış miktarına, sulanabilir olmasına, bitki örtüsünün çeşidine, mevsime ve birim alanda otlatılan hayvan sayısına göre değişim gösterir. Bakımlı bir otlak büyük miktarlarda kaba yemler ihtiyaç gösteren sığırlar için iyi bir kaynaktır. Batı Avrupa, Avustralya ve Yeni Zelanda’da sığır yetiştiriciliği otlaklara dayanır.
Türkiye’de tarımsal alanlar küçük parçalara bölünmüştür. Hayvanların bu alanlardan yararlandırılması genellikle hasat sonu dönemlerde olur. Diğer zamanlarda hayvanlar yerleşme bölgeleri dolaylarındaki kamu malı alanlarda otlarlar. Ancak asını ve dikkatsiz kullanma sonucu bu gibi yerlerin verim güçleri minimum düzeye inmiştir. Bununla beraber süt üretiminin önem kazandığı yerlerde sığırlar ortak sürülere salınmaz, otladıkları yerler de bakımlı otlak ve çayırlardır. Sayıları az olmakla beraber, giderek yaygınlaşan yeni süt sığırı işletmeleri otlaklarını iyileştirme ve geliştirme yönünden önemli adımlar atmaktadırlar.
Doğal otlaklar çoğunlukla buğdaygiller bitkilerinden oluşur. Bazıları değişik oranlarda baklagil bitkilerine de sahiptir. Ot tohumları ekilmekle meydana getirilen yapay otlaklarda baklagil oranı yüksektir. Baklagil bitkileri birim alandan sağlanan verimi artırdığı gibi, bunlardaki protein ve mineral oranı da yüksektir. Bununla beraber otlakta baklagil oranının artması timpani olaylarının da artmasını sonuçlandırır. Otlakların ne zaman otlatılması gereği Türkiye’de hemen hiç düşünülmemiş, ilkbahar başlarında etrafın yeşillenmesi ile beraber hayvanlar da otlatılmaya salınmıştır. Bu durum otlak kalitesinin giderek düşmesini ve erozyonun başlamasını sonuçlandırmıştır.
Otlaklar ya devamlı yada geçicidir. Geçici otlaklar dinlendirilmeye bırakılan alanlardır. Buralardaki bitki türü daha çok yıllıktır. Devamlı otlaklar ise çoğunlukla birden fazla yıl yaşayan bitkilerle örtülüdür. Besin maddeleri bitkilerin yaprak ve gövdelerinde depo edilir. Büyüme mevsimi başında bitkilerin yaprak ve gövdeleri aynı oranda sulu ve lezzetlidir. Mevsimin ilerlemesi ile gövde kısmında fibröz doku artar, besleme değeri ve lezzeti azalır. Bu zamanda sığırlar bitkilerin yaprakları ve uç kısımlarını tercih ederler. Buraların besleme değeri ve lezzeti daha fazladır. Büyüme mevsiminin ilerlemesi ile birim alandan sağlanan verim artar ancak bitkilerin besleme değeri azalır. Bu nedenle verim ve besleme değerinin en yüksek olduğu zamanın otlama için seçimi otlaktan yararlanmayı artırır.
Otlaklar sığır beslenmesinde önemli bir rol oynar. Ancak süt sığırı beslenmesinde yalnız otlağa dayanmak hayvanlardan beklenen verimi tam olarak sağlamaz. Yeşil kaba yemler hacimli olduğu için rumeni dolduran otlar yüksek verimin gerektirdiği düzeyde enerji ve protein sağlamaz. İyi kaliteli otlaklar günde bir ineğin 6-7 kg kadar süt verecek besin maddelerini sağlar. Bunun üzerinde beklenen verimler için kesif yemlerin de ek olarak verilmesi gerekir. Bir otlağa sığırları koyarken birim alanın ne kadar sığıra yeteceği iyice hesaplanmalıdır. Buna “taşıma kapasitesi” adı verilir. Bir otlağa taşıma kapasitesinin üstünde sığır konması ineklerin verimlerini azaltacağı gibi aşırı otlama otlağın kalitesini de düşürür. Bunun yanında otlağa kapasitesinin altında hayvan konulması da otların çiğnenmesi nedeniyle israfa yol açar. Yani bir otlağa konulan sığırlar ilk olarak bitkilerin lezzetli olan uç kısımlarını yerler. Sonra daha fibröz, daha az lezzetli olan gövdelerini yerler. Başka yiyecek olmaması halinde bitkileri toprağa kadar kazıyarak bazı bitkilerin gerilemesi, bazılarının ise tamamen yok edilmesi ile otlağın kalitesini düşürücü zararlar meydana getirirler. Bu gibi zararları önlemek için otlakların padoklanması, rotasyonel otlatma, gübreleme, sulama ve ot tohumu ekimi gibi önlemlerin alınması yararlı olur.
Biçilmiş Yeşil Yem
Bu grup yemlere hasıl yemler de denilmektedir. Bazı hallerde hayvanların otlama esnasında yedikleri ile biçilmiş yeşil yemler arasında hiç fark olmayabilir. Birisini hayvan otlağa giderek kendisi yerden dişleri ile koparır, diğerini insanlar tarladan biçerek hayvanın önüne getirir. Bununla beraber biçilen yemler genellikle otlaklardan hem kalite hem de kantite yönünden daha üstün olur. Bir diğer deyişle biçilmeye uygun olmayan alanlar otlak olarak kullanılır. Ayrıca, özel olarak ekilmiş ve yetiştirilmiş yonca, yulaf, mısır gibi yemler de biçilerek hayvanlara verilir.
Sığır yetiştiriciliğinin entansifleşmesi ile yeşil yemlerin biçilerek hayvanlara verilmesi şeklindeki uygulama artar. Bu metot birim alandan sağlanan yararlanmayı artırır. Biçme ve taşıma araçlarına sahip olan işletmeler bu metodu tercih ederler. Yetiştirici hayvanların ihtiyacı kadar yemi biçip onlara vermek, ya da yem kaynağını belli bir ölçü ile kullanmak olanağına sahiptir. Biçilmiş yeşil yemle beslenen hayvanların yedikleri kaba yemler miktarı bilindiği için, özellikle süt ineklerine ne kadar kesif yem verileceği hesaplanarak hayvanlardan en yüksek düzeyde süt sağlanabilir. Biçim zamanının, bitki gelişmesi ile en uygun olarak seçilmesi yem kaynağının en ekonomik kullanılmasını sağlar. Eğer biçme makinası aynı zamanda kıyma ünitesine de sahipse hayvan kıyılmış bitki gövdesini de yiyeceği için yararlanma en yüksek olur.
Kuru Ot
Türkiye’de kaba yemler kışlık olarak saklanması en çok kurutulmuş şekildedir. Kuru ot çeşitli bitkilerden yapılır. En yaygın olanı çayır otudur. İlkbaharda gelişen doğal çayırlar yaz başlarında biçilerek tarlada kurutulur ve kapalı depo yeri bulunan işletmelerde sundurma altı yada diğer örtülü yerlerde, böyle olanakları bulunmayan işletmelerde ise açıkta yığın, loda yapılarak kışlık için saklanır. Yığın ve lodaların üstleri saz, çalı gibi maddelerle kapatılır. Doğal çayırlarda buğdaygil otları başattır. Bazı yerlerde değişik oranlarda baklagil bitkileri de bulunur. Çayır otu dışında kültür alanlarında arpa, yulaf, buğday, korunga, yonca, gibi bitkiler ya biri yada birkaçı karışık olarak yetiştirilir ve biçilip kurutulur.
Biçim zamanının seçimi iyi bir kuru ot için çok önemlidir. Erken biçimden yapılan kuru ot besin maddeleri yönünden zengin ve lezzetlidir. Ancak birim alandan elde edilen kuru ot miktarı düşüktür. Geç biçimle birim alandan daha fazla ot elde edilir. Ancak biçim zamanının ilerlemesi ile bitkilerde fibröz doku, özellikle lignin arttığından burada da besin değeri ve lezzet azalır. Bu iki özelliğin bir arada dikkate alınması kaba yemler kaynaklarının en yararlı şekilde kullanılmasını sağlar. Hem verim hem de besleyici maddeler için en uygun zaman bitkinin çeşidi, iklim, bölgenin deniz yüzeyinden yüksekliği ve toprağa göre değişir. Genel olarak çiçeğe geçme dönemi her iki özelik için idealdir.
Biçme zamanından sonra kurutma metodu iyi bir kuru ot için önem taşır. Kurutma metodu otun hem fiziksel hem de kimyasal yapısını etkiler. Besleyici maddeler daha çok bitkinin yapraklarında bulunur. Bitki biçildikten başlayarak kurutulup depoya getirilene kadar bir seri işlemlerden geçer. Bu işlemlerin uygunsuz biçimde yapılması lezzetli ve besin maddelerinden zengin yaprakların dökülmesine ve sonuç olarak daha çok bitki gövdesi ve sapını taşıyan düşük kaliteli ot elde edilmesine neden olur. Otun kurutulması güneşte yada gölgede yapılabilir. Gölgede kurutulan ot özellikle karoten yönünden zengin, yeşil renkte ve daha lezzetlidir. Ancak bu metot fazla işçilik ve suni kurutma tesislerini gerektirdiğinden pahalıdır. Bu nedenle hemen yalnız fazla yağışlı ve mekanizasyon olanaklarına sahip yerlerde uygulanır. Türkiye’de kuru otun hemen tamamı biçildiği yerde ve güneşte kurutulur. Normal şartlarda ot iki gün içinde kurur. Kurutma süresinin uzaması ottaki karoten ve diğer besin maddelerinin kaybına yol açar. Bu kayıplar, kimyasal değişiklik yanında fazla gevreme nedeniyle yaprakların dökülmesinden de ileri gelir. Kuruma sırasında yağmur altında kalan ve yeniden kuruyan otun rengi kararır, besin değeri ve kalitesi daha da düşer.
Kuru otun kışlık olarak saklanması bütün halinde ot, ot samanı, ot unu, balya, prese ot ve pelet şekillerinde olabilir. Bunlardan Türkiye’de en fazla uygulanan bütün ottur. Bütün otun taşınması zor, depolanması hacimli ve bu işlemler sırasında kayıplar fazla olur. Son zamanlarda bazı işletmeler otu saman haline getirerek depolamaktadırlar. Ot samanı bütün ottan biraz daha az hacimlidir. Sığırlar bütün ota göre daha fazla ot samanı yiyebilirler ve daha iyi değerlendirirler. Ancak ot samanı fazla tozlu ve taşınması zordur. Türkiye’de tarımsal mekanizasyonun gelişmesine paralel olarak otun balyalanması da yaygınlaşmaktadır. Balyalama, ya bir traktörle çekilen balya makinası ile tarlada yada kurutulmuş ot sabit bir balya makinasına getirilerek yapılır. İlk şekilde ot kaybı daha azdır. Hangi metotla olursa olsun tarlada ot ile ilgili işlerin sabah henüz çiğ yerde iken yapılması ot kaybını azaltır. Balyalama hem taşıma hem de depolamayı kolaylaştırır. Balyalar ya ip yada tel ile bağlanır. Balyanın büyüklüğü ve ağırlığı kullanılan makinaya göre değişir. Diğer ot saklama şekilleri Türkiye’de uygulanmamaktadır.
Yalnız tavuk yeminde kullanmak için bir miktar yonca unu yapılır. Prese ot yaklaşık olarak 5 cm çap ve yüksekliğinde silindir, yada benzeri büyüklükte prizmalar şeklindedir. Pelet ise 0.5 cm çap ve 1-2 cm yüksekliğinde silindiriktir. Prese ot, ot ve samanın; pelet ise ot ununun yapıştırıcı bir madde kullanılarak prese edilmesinden ibarettir. Prese otda yapıştırıcı madde olarak su kullanılır. Son zamanlarda bazı batı ülkelerinde süt sığırı rasyonlarının karıştırılıp prese ot haline getirilerek tek yem şeklinde hayvanlara verilmesi ve bunun etkileri üzerinde araştırmalar yapılmaktadır. Bu tip yeme tam yem adı verilir.
Kuru otun rutubet oranı %10-15 kadardır. Bu oranın %20 nin üzerinde olması otun küflenmesi, çürümesi ve kızışmasına yol açar. Hatta kızışma yangın çakmasına kadar varabilir. Kuru otun uzun süre depolanması vitamin A miktarında azalma ile fiziksel ve kimyasal bazı kayıplara neden olur. Ancak hava şartlarının iyi gittiği yıllarda ihtiyaç fazlası bir miktar kuru otun ileride gelebilecek kurak yıllar için saklanması yararlı olur.
Saman
Kaba yemler olarak saman Türkiye’de hayvanların beslenmesinde önemli bir yer almış ve “sakla samanı gelir zamanı” gibi bazı yaygın atasözlerinde ona verilen değer belirlenmiştir. Gelişmiş batı ülkelerinde yakın zamanlara kadar saman, son olarak başvurulan kaba yemler birisi olmuştur. Buralarda hasat sonu elde edilen tahıl sapının bir bölümü altlık madde olarak kullanılmış gerisi yakılmıştır. Son zamanlarda bir yandan doğal yem kaynaklarına olan ihtiyacın artması, diğer yandan yakılması sırasında çevre kirlenmesine yol açması nedenleriyle samanın çeşitli fiziksel ve kimyasal işlemlerden geçirilerek besin değerinin artırılması ve daha fazla kullanılması olanakları araştırılmaya başlanmıştır.
Saman çeşitli bitkilerden olabilir. Türkiye’de yaygın olarak kullanılan buğday, arpa ve yulaf samanıdır. Saman, erginleşmiş tahıl sap ve yapraklarından ibarettir. Yapısında selüloz ve lignin yüksek (%8085); protein, nişasta, yağ, kalsiyum, fosfor ve vitaminler oldukça azdır. Bu kimyasal yapı samanın besin değerinin çok az olduğunu yansıtmaktadır. Nitekim buğday samanı için total sindirilebilir besin maddeleri oranı %40, ham protein %3.5 ve sindirilebilir protein %0.5 kadardır. Düşük besin değeri nedeniyle samanın sığır beslenmesinde başarı ile kullanılması olanağı sınırlıdır. Kullanılmasının zorunlu olduğu hallerde enerji, protein, mineral ve vitamin katkı maddeleri ile rasyon dengelenmelidir. Türkiye yerli ırklarının kültür ırklarına göre samandan daha iyi yararlandıkları yönünde gözlemlere dayanan bazı bilgiler verilmiştir. Bununla beraber aradaki fark pek fazla değildir. Samanın süt inekleri beslenmesindeki yeri et sığırlarından daha sınırlıdır. Süt ineği rasyonların da yem kuru maddesinin %10 u, besi sığırı rasyonların da %15 i oranında ve daha çok dolgu maddesi amacıyla kullanılabilir.
Samanın besin değerinin artırılması için başvurulan fiziksel işlemler kıyılması, öğütülmesi ve öğütülen samanın pelet haline getirilmesidir. Aslında Türkiye’de kıyılmış sapa saman adı verilir. Yani kıyılmış olarak kullanılır. Öğütme, hayvanın samandan yararlanmasını artırır. Pelet yapılması tozdan kaçınmak içindir. Kimyasal olarak, saman sodyum hidroksit ile işleme tabi tutulur. Islak metotla saman % 1-1.5 sodyum hidroksit solusyonu içine batırılır. üç, dört saat orada bırakılır, çıkarılır, yıkanır ve hayvana yedirilir. Kuru metotla, öğütülmüş saman %10 oranında kesif sodyum hidroksit (%30) ile karıştırılıp isi ve basınç ile pelet haline getirilir. Bunların dışında biyolojik ve radyolojik işlemlerle de samanın besin değeri artırılmaya çalışılmaktadır. Ancak bütün bu işlemler bilimsel araştırma aşamasındadır. Henüz pratik ve ekonomik olmaktan uzaktır. Türkiye’de köy şartlarında saman hayvana verilmeden önce genellikle sıcak tuzlu su, kepek ve mutfak artıkları ile karıştırılarak hem lezzeti hem de besin değeri artırılmaktadır.
KAba Yemler de “Silaj”
Silaj yapımı Türkiye’de yeni yeni yayılmaya başlamıştır. Silaj, anaerop şartlarda depolanmış ve fermente olmuş yeşil , sulu kaba yemler ibarettir. Bir bakıma ot turşusudur. Silaj için çeşitli bitkiler kullanılabilir. Türkiye’de en çok kullanılan yonca, çayırotu, mısır, buğdaygiller tarla bitkileri ve fiğdir. Silaj, yerüstü, yer altı, dikey ve yatay depolama yerlerinde yapılabilir. Hangi tip tesis olursa olsun ilk şart anaerop ortamın sağlanmasıdır. Silo tesis tipinin seçiminde iklim, ekonomik şartlar ve toprak yapısı göz önünde tutulur. Türkiye ve Avrupa’da toprak üstü, yatay ve beton silaj çukurları daha fazla benimsenmiştir. Amerika’nın yağışlı bölgelerinde toprak üstü dikey silaj kuleleri yaygındır. Bu silolar yataylara göre daha pahalıdır. Avrupa’nın yağışlı bölgelerinde silaj yapım sırasındaki zaman darlığı dikkate alınarak bazı yer altı silaj kuyuları yapılmıştır. Vagonlarla getirilen yeşil kıyılmış yem doğrudan doğruya kuyunun içine boşaltılır. Fakat işçilik ve masrafı gerektiren bu silo tipleri yanında bir yamaçta toprak içine açılan yarma, yada hendekler silo olarak kullanılabileceği gibi doğrudan doğruya düz bir alana yeşil yemler yığılmak suretiyle de silaj yapılabilir.
Bu gibi silolarda gerek yemin su ve suda eriyen maddelerinin toprak içine sızıntısı, gerekse toprakla temas bölgelerindeki çürüme ve bozulmalar nedeniyle kayıplar fazla olur.
Lezzetli, besin değeri yüksek iyi bir silaj yapmak için birkaç faktöre dikkat etmek gerektir. Bunların başında anaerobik ortam gelir. Silonun kısa zaman içinde doldurulması, yeşil yemin kuru madde oranının %30 dolayında olması, yemin kıyılarak siloya konulması, silonun iç yüzeyinin hava geçirmeyecek biçimde sıvanması, yemin arasında hava boşlukları kalmayacak şekilde basılması, olgunlaşmayı kolaylaştıracak bir miktar kesif kırılmış yemin silajı yapılan kaba yemler katılması ve silo üstünün hava ile teması kesecek biçimde kapatılması. Kule tipi silolarda üstün izolasyonu kolaydır. Yatay siloların üst yüzeyi oldukça fazladır. Türkiye’de bunlar genellikle toprakla örtülür. Ancak toprak iyi bir izolatör değildir ve silonun üst katında fazla kayıplara neden olur. Üst yüzeyin polietilen örtü ile kapatılması hem silajın daha iyi olgunlaşmasını sağlar hem de kayıpları önler. Polietilen örtünün üzerine bir miktar toprak atılması ya da eski oto lastiklerinin konulması, rüzgarın savurması ve örtüyü açmasını önler.
Biçilen yeşil yemin hemen siloya konulması olgunlaşmayı kolaylaştırır. Çünkü hücreler henüz canlıdır ve ölene kadar respirasyona devam ederek silo boşluklarındaki oksijeni kullanıp yerine karbondioksit doldurarak anaerobik ortamın sağlanmasına yardımcı olur. Bu sırada isi da yükselir. Yükselen isi ve havasız ortam anaerobik bakterileri harekete getirir. Silaja kırılmış tahıl yada kuru pancar posasının katılmış olması asetik asit meydana getiren bu bakterilerin faaliyetini kolaylaştırır. Üçüncü günde silajda asetik asit yükselir ve asetik asit bakterileri bu ortamda yaşayamaz hale gelir. Bu arada laktik asit bakterileri faaliyete geçer. Beşinci günde silaj ısısı 32 Cºye, PH 4.3 e ve silodan su kaybı en yüksek düzeye ulaşır. Yirminci güne kadar silajda laktik asit bakterilerinin faaliyeti sonucu laktik asit miktarı artar, PH 3.8 e iner ve bakteriyel faaliyet durur. Bu hali ile silaj uzun zaman bozulmadan kalabilir. Silaj içine her hangi bir şekilde havanın girmesi ve küflenmesi putrifiye bakterilerin faaliyetine yol açarak silaj kalitesini bozar ve besin değerini azaltır.
Birim alandan sağlanan yüksek verim nedeniyle mısır silajı batı ülkelerinde olduğu gibi Türkiye’de de yaygınlaşmaktadır. Mısır silajı çok güzel bir enerji yemidir. Yalnız protein değeri ve kalsiyum düşüktür.
Kaba yemler olarak yalnız mısır silajı yedirilmesi halinde rasyonda ki protein ve kalsiyum desteklenmelidir. Eğer tüketilen kaba yemler kuru maddesinin yarısı yoncadan sağlanıyorsa katkı maddelerine gerek kalmaz. Silaj yapılırken %35 kuru maddeye sahip koçanlı kıyılmış mısırın her tonu için 5 kg ürenin katılması silajın protein değerini yükseltir. Mısırın siloya konmadan önce kıyılması onun daha iyi sıkıştırılmasına ve aralardaki hava boşluklarının kolayca basınçla atılmasına olanak verdiğinden silaj da daha iyi olur. Aslında kıyılma bütün silo yemleri için önerilir. Buğdaygil bitkilerinden yapılan silajın değeri mısırdan daha düşüktür. Böyle silajın yer aldığı rasyonların protein ve kalsiyum yönünden desteklenmesi gerekir. Bazı bölgelerde yapılan yulaf, fiğ yada buğday-fiğ karışımı silajlar gerek protein gerekse mineraller yönünden yeterlidir.
Yaş Pancar Posası
Yaş pancar posası daha çok sığır besiciliğinde olmak üzere süt sığırcılığında da kullanılan önemli bir kaba yemdir. Şeker fabrikalarının kampanyaya girmesi ile beraber, bir yan ürün olarak, elde edilmeye başlanır. Beton havuzlarda iyi muhafaza edilirse silaj gibi bir fermentasyona uğrar. Su oranı çok yüksektir. Taze pancar posasında su oranı %90 kadardır. Açığa veya meyilli yerlere depo edilmesi ile su miktarı biraz azalır. Su ile beraber suda eriyen bir kısım besin maddeleri de böylece kaybedilir.
Fabrikasyon sırasında pancardaki şekerin büyük bir bölümü ekstrakte edilir. Bununla beraber posanın taşıdığı nitrojensiz öz maddeler ve fibröz maddeler hayvanlar tarafından kolayca sindirilir. Bu haliyle yaş pancar posası iyi bir enerji yemidir. Pancar posası protein ve fosfor yönünden fakirdir. Pancar posasının fazla kullanıldığı rasyonlar da bu noktanın gözden uzak tutulmaması ve protein ile fosfor takviyesinin yapılması gereklidir.
Pancar posası, sığır besi rasyonlarında daha fazla kullanılır. Gerek besi gerekse süt sığırları pancar posasını severek yerler. Günlük olarak besi sığırlarına 25, süt ineklerine 15 kg a kadar verilebilir. Hayvanlar pancar posasına alıştırılırken az miktarlarla başlayıp yavaş yavaş artırılmalıdır. Depolanmış pancar posasının ağır bir kokusu vardır. Koku süte kolayca geçebilir. Bu nedenle süt sağılıp ahırdan götürüldükten sonra posa hayvanlara verilmelidir.
Kaynak
- Sığır Yetiştiriciliği, Prof. Dr. Orhan Alpan, Prof. Dr. Rafet Arpacık, Şahin Matbaası, Ankara 1996, 133-140.
- Akyıldız, A.R. (1967) : Türkiye Yem Maddeleri. A.Ü. Zir .Fak. Yay. No. 293.
- Anon (1978) : Nutrient requirements of dairy cattle. National Research Council, Washington, D.C.
- Church. D.C. and W.G. Pond (1974): Basic animal nutrition and feeding. Oxford Press, Portland, U.S.A.
- Maynard, L.A. and J.K. Loosli (1956) : Animal nutrition. Mc Graw-Hill Co., New York.
- Morrison, F.B. (1959): Feeds and feeding. Morrison Pub. Co., Clinton, Iowa, U.S.A.