Bunlar iki tıbbi terim. Profilaksi (prophylaxis) önlem almak, koruyucu hekimlik anlamına gelen bir sözcük.
Polifarmasi (polypharmacy) ise fazla sayıda ilaç kullanma, çok ilaç kullanma anlamına geliyor.
Sahadan çokça bilgi alan bir veteriner hekim olarak profilaksi de zayıf, polifarmasi de ise çok iyi (!) olduğumuzu görüyorum. Konuyu biraz açarsak; hayvan sahibi dostlarımızın profilaksiye önem vermediklerine yani koruyucu hekimliği önemsemediklerine buna karşın hayvanları hasta olduğunda ise telaşla çok sayıda, gerekli gereksiz ilaç kullandıklarına şahit oluyorum.
Koruma ile ilgili yapılması gerekenleri yapmamak ya da eksik yapmak hayvanların hastalanmalarına veya ölmelerine yönelik büyük bir risktir. Ne yazık ki; bu riski bilerek veya bilmeyerek üzerinde taşıyan, göze alan çok dostumuz var.
Fakat hayvan hasta olunca kaybetme korkusuna kapılanlar birçok ilaç kullanarak gereksiz yere para sarf ediyorlar. Bu arada hayvanı kaybetmeseler bile zayıflama, sütte azalma başta olmak üzere ekonomik kayıplara uğruyorlar.
Koruma ile ilgili önlemlerin alınmadığı durumlarda hastalıkla karşı karşıya kalan hayvan sahipleri daha önce kullanılmış olan ilaçlardan “bir demet” kullanarak müdahale etmeye başlıyorlar. İşin kötüsü bu ilaçlardan bazıları “geçimsiz” olabiliyor.
Hatta bazen aşı yapıldığı halde kortizonlu ilaç kullandıkları bile oluyor.
Tabii ki; ilaç kullanımı bir hekimlik öğrenimi gerektirir. Polifarmasinin asıl sebebi bir teşhise dayanmayan tedavi girişimidir. Buna tedavi diyemeyiz. Sadece tedavi girişimi ya da “tedavi denemesi” diyebiliriz. Bazen başarılı sonuçlar alındığı bile olur. Fakat risk almayı adet haline getirmemek gerekir. Çünkü hastalıkların çeşitli sebepleri vardır. Örneğin; bu denemeler esnasında mutlaka antibiyotik kullanıldığını görüyorum. Halbuki hastalıkların sebepleri arasında bakteriler olduğu kadar protozoalar, virüsler veya mantarlar da vardır. Dolayısıyla bakteriyel bir etkenle karşı karşıya değilsek boşa antibiyotik kullanmış olacağımız gibi, bazen mantar enfeksiyonlarına zemin hazırlamış olabiliriz.
Geçenlerde okuduğum bir yabancı literatürde buzağı ishalleri ile ilgili bilgiler vardı. Belli oranlardan söz ediliyordu. Sonunda “bu ishallerin tedavisinde vakaların %13’ünde antibiyotik kullanılmak zorunda kalınmıştır” deniliyordu.
Bizim ülkemizde bu oran yüzde kaçtır acaba? Başka bir şekilde soralım; ülkemizde antibiyotik kullanılmayan ishal vakaları var mıdır?. Bu vakit kayıpları, antibiyotik kullanıp düzelmesini beklediğimiz ishal vakaları yavru kaybıyla sonuçlanıyor. Çünkü kayıpların asıl sebebinin su ve çeşitli tuzların kaybı olduğunu bilmeyenler tedavi denemeleri yapıyorlar.
İshaller sadece örnek. Bu hatalara birçok örnek ekleyebiliriz. Teşhis olmadan tedaviye girişmek birçok hatayı ve kaybı birlikte getiriyor.
O yüzden hastalık ortaya çıktığında doğru teşhise yönelik çaba gösterilmeli, gerekli hallerde laboratuvar testlerinden yararlanılmalıdır.
Daha doğrusu ise; profilaksi, yani koruyucu önlemlere ağırlık verilmelidir.
Korumanın sadece aşılama olmadığını, doğru barınak, doğru yemleme, uygun boğa sperması seçimi, stresin önlenmesi gibi geniş bir kavram olduğunu da tekrar hatırlatmak isterim.