Eski Türklerde Veteriner Hekimlik

Eski Türklerde Veteriner Hekimlik

Eski Türklerde Veteriner Hekimlik, bugüne kadar yapılan araştırmalar hayvanların ilk önce Orta Asya’da muhtemelen Türkler tarafından evcilleştirildiğini göstermektedir. Durum böyle olunca evcilleştirmeleri bu hayvanların hastalıkları ile uğraşmaları tabii bir sonuç olarak kabul edilebilir.

Orta Asya

Orta Asya’da Türkler tabiat olaylarına çok ilgi duymuşlardır. Türklerin en eski dini olarak kabul edilen, bugün hâlâ kalıntılarına rastlanabilen Şamanizm bir tabiat dinidir. Bunun esasları Gök-Tanrı, güneş, ay, yer, su, ata (cedd-i âlâ) ve ateş‘e tapmaktır. Örneğin Türk hakanları çadırlarından çıkar güneşe, geceleri de aya taparlardı. Şamanist Türkler yaratıcı tanrı tanıyorlarsa da bu ‘yaratma‘ yı yoktan var etmek olarak kabulden çok uzaktır. Tanrıların bile dayanacak yerleri, bir nesneyi yaratmak için ellerinin altında ezelden beri var olan maddeler bulunmuştur. Yakut Türklerinin efsanesine göre ilk insan gökten inen yarı insan, yarı at vücutlu bir yaratıktan türemiştir.

Altaylılara göre ise yaratılmadan önce su vardı. Kuday (Ülgen-Tanrı) yer yaratmak için kendisi ile arkadaşlık eden kişi ‘ye emrederek denizin dibinden toprak çıkarttı. İlk insanlar da bir ağaç dalından meyve gibi bitti. Tanrı Ülgen ilk insana otları ve meyveları göstererek “bunları tecrübe et, hoşuna gidenlerini ye” demişti. Targın Neme adını taşıyan ilk kişi otları ve meyveleri denedi, hepsinin besleyici olduğunu anladı. İlk yazını bunları yemekle geçirmişti. Yaz geçip kış gelince Targın Neme çok sıkıntı çekti güç belâ yaza çıktı. Bundan sonra kış için erzak hazırlamayı öğrendi. Fakat kışın, topladığı erzağa türlü hayvanlar musallat olup rahatsız ettiler. Kişi bunları sopa ile kovalıyordu. Hayvanlar Ülgem’e şikâyet ettiler. Ülgen “Hayvanlar ot yesinler, kişi onlârın etini yesin; derisinden elbise yapsın.” diye emretti.

İlk insanlar meyve ve otlarla beslendiğinden ateşe ihtiyaçları yoktu. Tanrı et yemesini emrettikten sonra ateş gerekti. Ülgen iki taşla ateş yakmasını insana öğretti. Sonradan Orta Asya Türklerinde çakmak taşı ile yakılan ateş kutsal sayılmıştır. Hastalıklardan korunma ve tedavide ateşi çok kullanmışlardır. Hayvanlar Orta Asya “Türklerinin hayatında her milletten daha çok rol oynamışlardır. Türklerin en eski anayurdu geniş bozkırlardı. Buralar yılın belirli zamanlarında çok miktarda otlarla kaplı olurdu. Tarıma pek elverişli olmayan bu yerde hayvancılık yapmaktan başka çare yoktu. Türkler de hayvan beslemek zorunda kalmışlar. Sürülerini otlatabilmek için daima yer değiştirmişlerdir. Hayvanların çoğunu at, sığır ve koyunlar teşkil ederdi; eşek ve diğer türler daha az olarak bulunuyordu. ‘

Türkler tabiatı, yılları, mevsimleri ve hayvanları o kadar iyi incelemişlerdi ki yıllara ve aylara evcil ya da evcil olmayan hayvan adları vermişlerdir. 12 hayvan 12 yılı temsil eder.

Eski Türklerde 12 Yılın İsimleri

  1. Sıçan yılı,
  2. Öküz yılı,
  3. Kaplan yılı,
  4. Tavşan yılı,
  5. Balık yılı,
  6. Yılan yılı,
  7. At yılı,
  8. Koyun yılı,
  9. Maymun yılı,
  10. Tavuk yılı,
  11. Köpek yılı,
  12. Domuz yılı olarak gösterilir.

12 yıl sonra tekrar sıçan yılı ile yeni dönem başlar. Bir yılın aylarının bazılarına da hayvan adları verilmiştir.

Türklerin ne kadar büyük miktarda hayvancılık yaptıklarını Çin tarihlerinden anlamak mümkün olmaktadır. M. Ö. 71 yılında Çinle Hunlar arasındaki savaş Hunlar aleyhinde bitince Hunlar hayvanları ile birlikte uzaklara çekilirken Çin ordusunun elde ettiği at; sığır ve koyunların sayısı 90,000‘i geçiyordu. Başka bir kez Hunlara hücum eden Çin ordusu Hunlardan 700,000 den fazla at, sığır, koyun, eşek ve deve ele geçirmişti.

Türklerde En Önemli Hayvan

Türklerin hayatında en önemli hayvan olarak atı görüyoruz. Türklerin ata verdiği değeri belirten eserler yazılmıştır. Eski Türklerde ata karşı sevgi dini şekillere bürünmüştü. Birçok ibadet ve ayinlerde atın birinci derecede yer tuttuğu görülür. Türkler harplerden önce tanrıya at kurban ederlerdi. Tanrıya adanan hayvanlar bazen damgalanır ve serbest bırakılırdı. Buna kimse binemez ve dokunamazdı. Bunlara ‘ıdık” denirdi. Altay Türkleri ıdık olarak at bağışlarlar. At, sürüleri koruyan ruhlara bağışlandığı gibi bazı hastalıkları gönderen ruhlara da bağışlanır. Yağız ve al atlar dağ ruhlarına bağışlanır. Bir adam hasta olunca yağız bir at direğe ıdık olarak bağlanır ve koyun kesilir. Böyle yapılırsa hastanın iyileşeceğine inanırlar. Çeşitli hastalıklarda çeşitli donlarda atların adak edildiği görülür,

Türklerin ata olağanüstü önem verdiklerini belgeler çok iyi gösterir, Türk büyüklerinin bindiği atların isimleri kaydedilmiştir. Büyük adamlar atın azalarına benzetilerek övülmektedir. Örneğin “at ağuzlu Aruz Koca” gibi.

Türklerce ata verilen önemin Osmanlılar zamanında da devam ettiği görülür.

Türkler atı yalnız binmek ya da araba için kullanmazlardı. Atın etini yerler, sütünden meşhur Türk içkisi “kımız“ı yaparlardı. At Türklerin en kıymetli malıdır. Atı olmayan bir kimse kanatsız kuşa benzetilmiştir. “Kuş kanadın, er atın” demekle kuşun kanatla, erin de atla hareket edebileceği ifade edilmek istenmiştir. Türklerin bayramlarında, ölümlerinde at daima baş roldedir. Bayramlarda, düğünlerde at yarışları tertiplenir. Bunlar en büyük eğlence teşkil eder. Atlı sporlara çok önem verilmiştir. At yarışlarından başka cirit, top, çöğen ve oğlak oyunları başlıca milli sporu teşkil ediyordu.

At’tan Sonra En Önemli Hayvan

Eski Türklerin attan sonra en çok önem verdikleri hayvan koyun, daha az olarak da sığır gelmektedir. Pek çok sayıda koyun beslediklerini gösteren belgeler mevcuttur. Türkler kümes hayvanlarından da yararlanmasını bilmişlerdir. Şamanistlerde ayin ve törenler kurbansız yapılmazdı. Her ayin için kanlı ya da kansız kurban sunulması gereklidir. Kanlı kurbanların en önemlisi at kurbanıdır. Attan sonra koyun gelir. Doğu Türkistan’da şamanların tavuk kurban ettikleri de bilinmektedir. Kurban edilen hayvanların kemikleri kırılmaz, köpeklere verilmez; ateşte yakılır ya da gömülürdü. At kurbanlarının kafatası bir sırık üzerinde konulur, bazen de kurban atın derisi bir sığıra geçirilip at şekline sokularak asılırdı.

Eski Türklerde Veteriner Hekimlik Nasıldı?

Eski Türklerde Veteriner Hekimlik daha sonra inceleyeceğimiz ilk uygarlıklardaki gibi dini ve sihir esaslara dayanmaktadır. Şamanizm ruhlara dayanan bir dindir. İyi ve kötü ruhlar vardır. Ülgen en büyük Tanrıdır. İyi ruhlar insan ve hayvanları korumaktadır. Fena ruhların en güçlüsü “Erlik” tir. İnsan ve hayvanlara hastalık ve ölüm saçar. Hatta jeolojik ve meteorolojik afetlere de Erlik sebep olur. İşte bu kötü ruhların meydana getireceği fenalıkları önlemek Şamanizm’in rahibi, peygamberi, hekimi ve her şeyi bileni kabul edilen Şaman‘ın görevidir.

Şamanizm ilkel bir din olup tabiata tapmayı polidemonizm ile birleştirmiş ve üstün bir Tanrıya inançtır. Bu inanışın rahibi, hekimi ve her şeyi bileni olan şaman ruhlarla yakın temas halindedir. Şaman ruhları çağırabilir; ruhlar ona girerler. Şaman onlarla konuşabilir. Şaman yeryüzünün ilk hekimidir ve gerçek hekimdir. En eski tıbbi görüşe sahip bir dine mensuptur. Şaman yaşadığı topluluğun en önemli şahsıdır. Her şeyi bilen odur. Şamanizm’de bütün hastalıkları yapanlar ruhlardır.

Bunun yanında Altay şamanlarının Ümay ruhu Yakutların ise Ayısıt denen ruhları çocukları ve hayvan yavrularını korumaktadırlar. Yakutların inançlarına göre Ayısıtlar gökten gümüş tüylü, beyaz kısrak suretinde inerler; yele ve kuyruklarını kanat gibi kullanırlar. İnsanları koruyan Ayısıtlar yaz günlerinde güneşin doğduğu yerde, hayvanları koruyan Ayısıtlar kış günlerinde güneşin doğduğu yerde bulunurlar. Ahır ruhu gece yavaşça ahıra girer, beğendiği hayvanları okşar ve sever, onlara yem verir. Bazılarına da eziyet eder. İşte bu hayvanlar sabahleyin terli, halsiz ve düşkün bulunurlar.

Şamanlar Hastaları Nasıl İyileştiriyor?

Eski Türklerde Veteriner Hekimlik ‘de şamanlar yani hekimler insan ve hayvanlarda hastalık durumlarında şaman birçok hayvan resimleri ile süslü defini vurarak dualarını okur ve bir yokuş çıkarmış gibi ayaklarını güç yürüyüş ve çıkış şeklinde hareket ettirir. Bu hareketler onu terletir, yorar ve bu sırada kendinden geçene kadar birçok dualar okumağa devam eder.

Şaman bu ilahi uykuya varma metotlarını daha yaşlı şamanlardan öğrenir. Burada def çalmak, şarkı söyleyip dans etmek başta gelmektedir. Bu hareketlerin sonunda ruhlarla temasa geçilebilir. Bir süre sonra uyanır uykuda iken iyilik tanrısının kendisine ilham ettiği tedavi yollarını icabedenlere bildirir. Şaman bu kendinden geçme süresinde iyilik yapan ruhlar yardımı ile büyük Tanrı Ülgen‘in katına çıkabilir. Çok defa birden fazla, dokuza kadar şaman bir arada seremoniyi idare ederler.

Şamanlar ateşin insan ve hayvanları hastalıklardan yani Erlik ‘ten koruduğuna inanırlardı. Bunun için eşyaları ateşten geçirirlerdi. Daha sonraki zamanlara ait bir olayda Türk hakanının yanına çıkarılacak olan elçilerin iki ateş arasından geçirildiğine dair kayıtlar vardır.

Kaynakça

Veteriner Tarihi, Prof. Dr. Nihal Erk, Ankara Üniversitesi Basımevi, 1966, 4-7.

Exit mobile version