Eski Çağlarda İskenderiye Dönemi Veteriner Hekimlik

Eski Çağlarda İskenderiye Dönemi Veteriner Hekimlik

İskenderiye Dönemi Veteriner Hekimlik de ilk olarak İskenderiye kurulduğu zaman Yunan kültürünü buraya aktarıp geliştirebilmek için planlar yapılmış ve sarayın bir bölümünde Brucheum denilen resmî bir yer açılmıştır. Brucheum’da müze ve daha sonraları eski kütüphane adını alacak olan kısım da kurulmuştur. Müze daha çok deneyler yapılan, diseksiyon odaları, filozoflar için özel odalar bulunan bir üniversite niteliğinde idi. Hatta bu müzenin bir botanik ve zooloji bahçesi olmakla çok övündüğü de bilinir. Kral Ptolemy de bilginlere her türlü kolaylığı göstermiştir.

Büyük İskender’in ölümünden sonra onun kumandanlarından biri tarafından kurulan, ilim ve uygarlık tarihinde önemli yer tutan İskenderiye’de insan hekimliği kadar veterinerliği de ilgilendiren, anatomi ve fizyoloji de yenilikler görülmektedir. Bu yeni adımları atanların başında Herophilus ve Erasistratus gelir.

HEROPHILUS (M.Ö. 375 – 280) Anatominin babası olarak tanınmıştır. Kadavraların diseksiyonu ile bilgi edinmiştir. Hipokrat’ı iyi öğrenmiştir. Anatomiye ilgi duymuş, özellikle sinir sistemine önem vermiştir. Aristonun bozmuş olduğu beyin’in itibarını yeniden yükselterek sinir sisteminin merkezi olduğunu söylemiştir. Cerebrumla cerebellumu ayırmıştır. Eski çağlardan beri karıştırılmakta olan tendolarla sinirlerin farklı şeyler olduğunu göstermiştir. Sinirlerin motor ve senserik fonksiyonlarını kavramış, fakat teferruatını anlayamamıştır. Dolaşım sistemine ilgi duymuştur. Arteria pulmonalis’i “arter niteliğinde vena’ olarak adlandırmıştır. Arterlerin kalpten vücuda kan taşıdığını söylemiştir. İç organların hemen hepsini inceleyen, duodonuma adını koyan Herophilus olmuştur. Humoral teoriye inanmakta idi.

ERASISTRATUS (M.Ö. 310 – 250) Herophilus’a rakip olmuş, Corpus Hippocraticum’daki teorileri benimsememiş, özellikle humoral teoriye karşıt olmuştur. Sinirler ve lemfatik sistemle ilgilenmişse de Herophilus’dan öteye geçememiştir. Erasistratus fizyolojinin babası olarak kabul edilir. Hazım fizyolojisini deneyler yaparak incelemiştir. Metabolizma konusunda ilgi çekici sonuçlara varmıştır. Besin maddeleri mideye indikten sonra sıra ile kontraksiyon ve dinlenme halleri ile gıdayı sayısız küçük parçalara ayırır. Bu da kilus’u teşkil eder. Daha sonra kilus iki kısma ayrılır. Birincisi safra elementlerini ihtiva edip safra kesesine giden damarlara girer. Erasistratus safranın vücutta mi husule geldiğini yoksa gıda ile mi alındığını söyleyememiştir. Kilus’un ikinci kısmı kan için gerekli maddeleri ihtiva ederek vena cava’ya giden damarlara geçer. Erasistratus pneuma (canlı hava) yı hayatın esas maddesi kabul etmiş ve arterlerle taşındığını düşünmüştür. Hippocrates da bu hayat verici havanın kanla beraber arterlerde taşındığını söylemiştir. Erasistratus hiç bir kadavrada arterlerin kan ihtiva ettiğini görmediğinden bu kanıya vardığını söyler. Bir arterin kesilmesinde kan gelmesini de kaçıp giden pneuma’nın yerine kalp ve venalardan kan dolması şekline izah etmiştir. Kalbin kendi kendine kontraksiyonunu ve dilatasyonunu biliyordu. Daha önemli olarak da vena ve arterlerin görünmeyen ağızlarla birleştiğini söylemiştir ki ancak 2000 yıl sonra Malpighi bu kılcal damarları mikroskopta gösterebilmiştir. Erasistratus hücre teorisinin de öncüsü olabilirdi. Galen bu konuda onun için şöyle demektedir: “Tabiatın artistik marifetlerini öven Erasistratus hayvanların örümcek ağı, çuval ya da sepet gibi büyüdüklerine ve büyüyen her kısmın kendinden önce meydana gelmiş parçaların aynı materyalinden teşekkül ettiğine inanır.”

Prostat guddesi Erasistratus tarafından bulunmuş ve adlandırılmıştır. Pancreas ve genital organları da incelemiştir.

İskenderiye özellikle anatomi ve fizyoloji tarihinde önemli isim olarak kalacaktır. Bu çağdan beş yüz yıl sonra Galen öğrencilerine anatomiyi İskenderiye’de öğrenmelerini, çünkü orada derslerin iskeletlerde gösterilerek yapıldığını söylerdi.

İskenderiye Dönemi Veteriner Hekimlik Kaynakça

Veteriner Tarihi, Prof. Dr. Nihal Erk, Ankara Üniversitesi Basımevi, 1966, 33-34.

Exit mobile version