Arı yetiştiriciliği ve bal üretiminde antibiyotik kullanımı. Arıcılık, bütün dünyada hızlı bir gelişim gösteren ve yapısal olarak da tarımsal üretimin devamlılığını ve verimliliğini sağlayan bir sektör haline dönüşmüştür. Arıcılık faaliyetlerinde bal, bal mumu, polen, arı sütü, propolis ve arı zehiri yoğun bir şekilde üretilmektedir.Üretimi yapılan bu ürünler tüm dünyada sağlıklı beslenmenin temellerinden biri olarak kabul edilmektedir. Arı ve arı ürünlerinden beklenen yararların sağlanabilmesi için sağlıklı arı yetiştiriciliği, sağlıklı girdi kullanımı ve sağlıklı çevre koşullarının gerçekleştirilmesi gerekmektedir.
Bal ve bal mumu higroskopik bir maddedir. Bal arıları, çevre kirliliğinden en çok etkilenen canlılardır ve çok hassastırlar. Çevrede kullanılan tarımsal ilaçlar ve atıklardan arı ürünlerinin higroskopik yapısı itibariyle, balda ve mumda kalıntılara neden olmakta ve arının fizyolojik yapısını da bozmaktadır.
Kimyasal maddelerin; arı ve insan sağlığı açısından son derece olumsuz yan etkilerinin son yıllarda ortaya konulmuş olmasına karşın, hastalık ve parazitlere karşı etkili, arı ürünlerine zararsız alternatif savaşım yöntemleri ortaya konulmadığı, antibiyotik kullanımına engelleyici yöntemlerin geliştirilemediği ve antibiyotik kullanmayı tetikleyen nedenlerin ortadan kaldırılmadığı sürece arıcılık sektörü ve polinasyona dayalı bitkisel üretim sektörü de ekonomik olarak tehdit altında tutmaya devam edeceğini göstermektedir.
Bu bağlamda bugün burada sektörün bu günlere geliş nedenlerini belirleyip bu nedenleri ortadan kaldırmakla işe başlamamız gerektiğine ve devamında da bundan sonraki çalışmalarımız programlandırılarak projelendirilmesi gerekmektedir.
1-) Tüm arılıklarımızda varroa paraziti mevcuttur.
2-) Arı üreticileri,sağlıklı arı yetiştirme adına yoğun bir ilaç kullanmaktadırlar. Ruhsatlandırılmamış ilaçların kullanımı, ruhsat almış ilaçların bilinçsiz kullanımı ve diğer hayvanlar için ruhsatlandırıldığı halde arıcılık sektöründe kullanılması
3-) Varroa için ruhsatlandırılan ilaçların mumda ve balda kalıntıya neden olmaktadır.
4-) Ülkemiz arıcılığı Amerikan yavru çürüklüğü tehdidi altındadır.
5-) Ülkemizde, 3 yıl öncesine kadar yayınlanmış arıcılıkla ilgili tüm dergi ve kitaplarda arıcıların antibiyotik ve naftalin kullanması yönünde bilgilerin var olduğu bilinmektedir.
Arıcılar Neden Antibiyotik Kullanımına Yöneliyor?
1-) EĞİTİMSİZLİK
Yıllarca üretici eğitimsiz bırakılmıştır. Doğru, uygulanabilir arıcılık teknikleri arıcımızın tabanına yansıtılamamış, dolayısıyla arıcılığımız usta-çırak ilişkisi ile günümüze kadar gelmiştir. Ülkemizde, arı hastalıkları tedavi yöntemleri konusunda son 3-4 yıl öncesine kadar verilen tüm eğitimler, dergiler ve kitaplara bakıldığı zaman, antibiyotik kullanımında sahadaki arıcıyı suçlamanın mantığını bulamayız. Üreticilerimizi eğitecek birimlerin öncelikle doğru eğitilmediğini görmekteyiz. Dolayısıyla arıcıların antibiyotikleri ezbere kullandığı aşikardır. Antibiyotikler ve vitaminler arıcı için vazgeçilmez ilaçlardır.Yıllarca bu insanlara ilaç kullanımını beyinlerine kazımışız. Bizim üreticilerimize antibiyotiğin ne olduğunu anlatmadan antibiyotikleri yasaklamışız. Ciddi bir eğitim zafiyeti olduğu konusunda hem fikir olmalıyız.
Devletimiz bilinçlendirme, eğitme anlamında arı yetiştiricilerimiz il ve ilçe tarımında görev yapan Veteriner Hekimler tarafından eğitimler, seminerler verilmelidir. Serbest Veteriner Hekimlerle de sahada ki hastalıkların koruyucu hekimlikle önlenmeye çalışılmalıdır.
2-) YANLIŞ YÖNLENDİRME
Antibiyotik kullanımında bulunduğu yöredeki, veteriner hekimlere başvuranlar vardır. Bu güne değin yanlış yönlendirmeler muayenehane sahibi bu kişiler tarafından yapılmıştır. Ülkemizde, gerek serbest çalışan gerekse devlet kurumlarında çalışan veteriner hekimlerin sanıyorum % 15-20’si (bu oran tesbit edilen değil sahada gördüğümüz kadarıyla verilendir) fakülte de arıcılık dersi almıştır. Geri kalan arkadaşlarımız, sağlıklı arı yetiştiriciliği konusunda yeterli bilgi sahibi değildir. Biz bu kişileri yeterli eğitmeden Türkiye arıcılığını emanet ediyoruz, akabinde muayenehanesine arıcı gittiği zaman, arı için ruhsatlandırılmamış ilaçları tedavi edebilir diye iyi niyetle vermekte, biz bu arkadaşların iyi niyetinden şüphe etmiyoruz. Ancak, bir canlı olarak arıyı tanımaları yetmiyor. Balın depolandığı peteği ve balı tanımaları gerekmekte olduğunu düşünmekteyiz.
3-) ÇARESİZLİK
Arı hastalıklarında bugüne kadar etkin bir ilaç arıcımıza tavsiye edilememiştir. Şu ilacı kullan denilememiştir(bazı hastalıklar hariç tabiii ki). Sadece karantinaya alalım denebilmiştir. Karantinada ne ile tedavi edeceksiniz? Cevap yok, veyahut, Amerikan Yavru Çürüklüğü ise yakalım. “Mal canın yongasıdır” der atalarımız. Arıcılarımız bu işi hobi olarak yapmıyor, ailesini geçindiriyor. Yılın 6-8 ayını dağ başında,insanın yaşamsal faaliyetlerinin olmadığı şartlarda yaşamını sürdürerek ekmek kazanıyor. Biraz arıcılığımızın fiili şartlarına göre çözüm üretmeye çalışılması gerektiğine inanıyoruz. Arıcı devlet kurumlarına derdini anlatmaya korkuyor.
Arıcı, kolonilerinde karşılaştığı bir hastalık durumunda, bunu tüm çevreden gizler. Kendi yöntemleriyle tedavi etmeye çalışır. Çünkü çoğu arıcımızın, arıcılıktan başka, geçimini sağlayacak hiçbir işi yoktur. Herhangi bir hastalıkla karşılaşınca da durumu ilgili kurumlara bildirse, tedavisi olmadığı için imha etmesi gerektiğini ve üzerinde durulacağından bu durumu söyleyemez. Arıcının zaten eline bir tek arısı olduğundan, geçimini sağlayacak başka bir gelirinin de olmadığından tek çaresi, kendi yöntemleriyle hastalığın üstesinden gelmektir. Çünkü, hemen yakılacak veya sen hiçbir yere gidemezsin, karantinaya alalım ifadesi ile arıcıyı serbest çalışan eczacı ile veteriner hekime emanet etmektesiniz. Arıcı çaresiz bırakıldığından,köyündeki yaşlı arıcıya veya kente indiğinde Veteriner Hekime danışarak istediği ilacı almaktadır.
4-) ARICININ, KENDİ DÜŞÜNCELERİ
Arıcı psikolojik olarak, antibiyotiksiz, arının yaşamayacağı inancındadır, antibiyotik kullandığı arısının daha çok çalıştığını, hastalıklardan koruduğunu, antibiyotik verildiği zaman ilkbaharda arının iyi geliştiğini, ana arının iyi yavru yaptığı, ana arıyı yavruya teşvik ettiği savındadır…. Artık kendini psikolojik olarak o kadar koşullandırmıştır ki, “antibiyotik kullandığımda arı şöyle çalışıyor, kullanmadığında şöyle çalışıyor” diye kendi kendine bir çözüm üretmiştir ve buna kendisi inanmaktadır. Onun için antibiyotik kullanmak, vazgeçilmezdir, yani olmazsa olmaz..!’dır gibi yanlış düşünceler vardır.
ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
1-) FAO. Arı Sağlığı Entegre Organizasyon Araştırma Eğitim ve Yayım Projesinin mutlaka hayata geçirilmesi,veya ülkemiz arıcılığının fiili şartları göz önüne alınarak, Üniversitelerimizin, Bakanlığımızın ilgili kurumları ,Arı Yetiştirici Birlikleri ve sektörün diğer temsilcilerinin bir araya gelerek ülkesel arı sağlığı projesi hazırlanıp, 2007 yılında hemen konu ile ilgili eğitim ve yayım faaliyetleri başlatılmalıdır. Üreticiye görsel eğitimi verilmeden çıkartılacak yönetmelikler ve yasaklamalarla bu sorunun çözülemeyeceğine inanmaktayız. Arıcılık sektörü,eğitim konusuna çok duyarlıdır. Akılcı eğitim projeleri ile antibiyotik kalıntılarının da üstesinden gelineceğine inanmaktayız. Bu sektör 2-3 yıl gibi kısa bir dönemde naftalin sorununun üstesinden gelmiştir.
Tabi ki gerekli kurumlar bazı çalışmalar yapmaktadır ama bunlar yeterli olmamakla beraber yeterli düzeyde arı yetiştiricisine ulaşılamamaktadır. Daha kordineli ve özverili olmak gerekiyor. Sadece 1-2 sefer yapmak değil güncel bilgilerle sürekli bu eğitimler verilmelidir. Birde kimse gelmiyor gibi bir algı var bunu kırmak süreklilikten ve istikrarla olmakla olur diye düşünüyorum.
2-) Mum ve petek basım ünitelerinin yeniden yapılandırmadan, arı hastalıkları ile mücadele edilmesi mümkün değildir. Bu anlamda, hijyen oluşturmayan mum üniteleri ve sterilize şartlarını yerine getirmeyen petek basım ünitelerine ruhsat verilmemeli, verilen ruhsatlar yenilenmelidir. İthal mum girişi yasaklanmalıdır. Analizleri yapılmayan mumların kullanımına müsaade edilmemelidir. Mum, bal gibi hibroskobik bir maddedir ve üretiminde şartları mutlaka sağlanmalıdır.
3-) Her arılıkta mutlaka arının suyunu alabileceği suluklar bulundurulmalıdır.
4-) Ülkemizde, bölgesel arı ırkları ıslah projeleri hayata geçirilmelidir ve yaygınlaştırılmalıdır.