Türkiye’de Veteriner Hekimliğin Sorunlarına Farklı Bir Yaklaşım

Türkiye’de Veteriner Hekimliğin Sorunlarına Farklı Bir Yaklaşım

Türkiye’de Veteriner Hekimliğin sorunlarına farklı bir yaklaşım, bir ülke düşünün, hayvan yetiştiricisinin biri ilçeden köyüne dönmek için taksiye fiyat sorar, 600 TL olduğunu öğrenince vaz geçer. Aklına parlak bir fikir gelir. Hemen tanıdığı veteriner hekimi telefonla arayarak ilçede olduğunu, köyden ineğinin kızgın olduğuna dair haber aldığını, tohumlama için gelip gelemeyeceğini, eğer gelebilecekse kendisini de yoldan almasını rica eder. Veteriner hekim kabul eder, yetiştiriciyi alır, köye gelir, ineği muayene eder, kızgın olmadığını söyler. Yetiştirici “Kusura bakmayın, yanlış bilgi vermişler, ben sizin yol paranızı ödeyeyim” diyerek veteriner hekime 150 TL verir. Böylece şark kurnazlığı ile 450 TL kar etmiş olur.(Yaşanmış gerçek bir olaydır)

Bir ülke düşünün, veteriner hekimler 85 yıl önce Uluslararası Cenevre Sözleşmesine uygun olarak çıkarılan 3203 sayılı yasa ile “Veteriner Hekim” unvanı almışlar, diplomalarında “Yüksek Lisans Mezunu Veteriner Hekim” yazıyor ama hala mesleğimizin adı veteriner mi, veteriner hekim mi; veteriner fakültesi mi, veteriner hekimliği fakültesi mi; veteriner hekimlik mi, veteriner hekimliği mi; veterinerlik mi, veteriner hekimlik mi tartışması yapıyorlar. Bu durum, Bizanslı papazların Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethettiği gün Ayasofya’da meleklerin cinsiyetini tartışmalarına benzemiyor mu?

Bir ülke düşünün, veteriner hekimler beş yıl Dünyanın en zor öğretimlerinden birini alarak “Yüksek Lisans Mezunu Veteriner Hekim” unvanı ile mezun oluyor ama kamu kesiminde görev alınca hekimliğin temel işlevleri olan muayene, teşhis, nekropsi, tedavi, operasyon, suni tohumlama gibi işleri değil de masa başında sabahtan akşama kadar hayvan yetiştiricilerinin alacakları devlet desteklerini hesaplamak, Çiftçi Kayıt Sistemi’ne satın alınan, elden çıkarılan ya da ölen hayvanların kulak numaralarını işlemek gibi bir lise mezununun bile kolaylıkla yapabileceği türden işleri yapmaya mecbur ediliyorlar.

Bir ülke düşünün, bir üniversitenin hemşirelik bölümüne tıbbi biyokimya doktorası yapmış bir veteriner hekim öğretim üyesi olarak atanıyor. Bunun üzerine Hemşireler Derneği Başkanı “Bu atama hemşirelik mesleğinin geleceği ve toplum sağlığı açısından büyük bir risktir” diyebiliyor. Fakültenin dekanı “Fakülteme bir baytarın atanmasına karşıyım” diyerek istifa ediyor. Bölümün diğer öğretim üyeleri “Veterinerlik lisans mezunu, halk arasında baytar olarak bilinen bir kişinin ilgisi olmayan bir alana atanmasına karşıyız“ diyerek protestolarda bulunuyorlar.

Bir ülke düşünün, 50 Üniversiteye bağlı yarısı örgün yarısı da açık öğretim yapan 65 Veteriner ve Laborant bölümünde iki yıl okuyarak mezun olan sözde veteriner teknikerler, Dünyanın en zor teorik ve uygulamalı öğretimlerinden birini alarak “Yüksek Lisans Mezunu Veteriner Hekim” unvanı ile mezun olan veteriner hekimlerle suni tohumlama da dahil aynı işleri yapabiliyorlar. (Mahkeme kararıyla suni tohumlama sertifika kurslarına katılmaya hak kazandılar)

Bir ülke düşünün, Dünyanın hiçbir ülkesinde olmadık bir biçimde sayıları az da olsa kimi veteriner hekimler hastayı canlı olarak görmeden, muayene etmeden, hayvan sahibinin verdiği anemneze ya da telefonda izlettiği videoya dayanarak ilaç verebiliyorlar. (Gerçek veteriner hekimliği yapan çoğunluğu tenzih ediyorum)

Bir ülke düşünün, iki meslek örgütünün bizzat ziyaret ederek Türkiye’deki veteriner hekimliğin sorunları üzerinde konunun uzmanlarına hazırlattıkları ayrıntılı ve içerikli raporlarını sunduğu bir siyasal parti lideri konuşmasında, köylerde artık hayvancılık ve tarım faaliyetlerinin azaldığını, köylülerin bile köylerini terk ettiğini bilmediğini belli ederek “Her köye bir veteriner hekim ve bir ziraat mühendisi atayacağız” diyebiliyor.

Bir ülke düşünün, veteriner fakültesi sayısı bakımından Dünyada ikinci ya da üçüncü sırada yani ilk üç arasında ama 29’u öğretim yapan 31 fakülteden sadece ikisi Avrupa Veteriner Eğitim Kurumları Birliği tarafından akredite edilmiş. Çoğunda öğretim üyesi, laboratuvar, hayvan hastanesi, araştırma ve uygulama çiftliği, donanımlı kütüphane yok ya da eksik.

Bir ülke düşünün, veteriner hekimlik 180 yıllık tarihinde hiç görülmeyen büyük bir krizin içine düşmüş, maliyetlerin yüksekliği nedeniyle kesilen hayvanlar yüzünden hasta ziyaretleri neredeyse yarı yarıya azalmış, büyükbaş hayvan kliniklerinin çoğu kapanma noktasına gelmiş, pet klinikleri günü kurtarma peşine düşmüş, iklim değişikliği ve köyden kente genç nüfus göçü nedeniyle kırsal kesimde hayvancılık yapılamaz duruma gelmiş, işsiz veteriner hekim sayısı her geçen gün artıyor yani kısacası meslek batıyor. Ne yazıktır ki, sayıları 80’i bulan meslek örgütleri asıl bu sorunlarla uğraşacakları yerde sağlık sınıfına, tek sağlığa ve sağlıkta şiddet yasasına neden dahil edilmiyoruz, doktorların ek ödemelerinden, özlük haklarından ve yıpranma payından niye yararlanamıyoruz, tıp fakültesindeki intörnler asgari ücret alıyor da veteriner fakültesindekiler neden almıyor türünden sorunlarla uğraşmak zorunda kalıyorlar. Çözüm aramak için üç koldan siyasileri ziyaret ediyorlar, plaket ve rozet takdim ediyorlar, basın açıklaması yapıyorlar, sağlık ve tarım kesimi bileşenleri ile ortak platformlar oluşturuyorlar ama maalesef olumlu bir sonuç alamıyorlar.

Değerli meslektaşlarım, bugüne kadar Türkiye’de veteriner hekimliğin sorunlarını ve bu sorunlara ilişkin çözüm önerilerini içeren ben de dahil bir çok meslektaşımız tarafından sayısız yazılar yazıldı. Meslek örgütleri tarafından sayısız kongreler, seminerler, çalıştaylar düzenlendi, sonuç bildirileri ve tebliğ kitapları yayınlandı, basın açıklamaları yapıldı, siyasal partiler ziyaret edilerek raporlar sunuldu, paydaş meslek örgütleri ile ortak platformlar oluşturuldu. Ne var ki, tüm bu çabalara rağmen yine de istenilen sonuçlar alınamadı ve bugünkü kötü duruma gelindi. O halde farklı şeyler yapmak gerekiyor. Ben bu bağlamda, sizlerin de tartışmasına açmak amacıyla birkaç farklı çözüm önerisi sunmak istiyorum.

– Bana göre bugün mesleğimizin en önemli sorunu meslektaşlar ve meslek örgütleri arasında birlik ve beraberliğin zayıf olmasıdır. Meslek olarak geleceğe güvenle bakabilmemiz için aramızdaki sorunları deontolojik kurallara uygun olarak mutlaka halletmemiz gerekmektedir.

– Geçmişten ders alalım ama sakın takılı kalmayalım, daima ileriye bakalım.

– Birbirimizi ve geçmişi suçlamayı bir yana bırakalım. Eğer suçlu aranıyorsa onlardan birisi de yıllarca meslek örgütlerinde ve fakültelerde yöneticilik yapmış bir kişi olarak benim.

– Kökü tarihin deriliklerine kadar uzanan, geçmişi şan ve şereflerle dolu kutsal mesleğimizin tarihini iyice özümseyelim. Geçmişte mesleğimize büyük hizmetleri dokunan hocalarımızı ve meslektaşlarımızı iyi tanıyalım ve onları her zaman minnetle analım.

– Mesleğimizin; şanlı tarihinden, halk sağlığından ve hayvansal üretimden gelen büyük gücünü her zaman içimizde duyalım. Hiçbir mesleğin arkasına takılıp kendimizi kabul ettirmeye çalışmayalım, onların bizim arkamızdan gelmesini sağlayalım. Türkiye’de Veteriner Hekimliğin kendinden başka dostu olmadığını unutmayalım.

– Sorunlarımızın çözümünü siyasileri ziyarette, paydaş örgütlerle ortaklıkta, basın bildirilerinde değil meslek olarak tek bir güç, gür bir sesle gerçekleştireceğimiz yasal eylemlerde arayalım.

– Siyasilere fazla güvenmeyelim. Yaklaşan genel seçimlerde düşünce yapımıza uygun partilerden aday olup mecliste nitelikli bir grup oluşturalım. Unutmayalım ki sorunlarımızın tek çözüm yeri Türkiye Büyük Millet Meclisi’dir.

Exit mobile version