Tavuklarda Bağışıklık ve Hastalıklara Karşı Direnç

Tavuklarda Bağışıklık ve Hastalıklara Karşı Direnç

Tavuklarda hastalıklara karşı direnç ve bağışıklık, bir canlı, vücuduna giren yabancı bir mikroorganizma (antijen) karşısında onu öldürebilen bazı bağışıklık maddeleri (antikor, antibody) üretir. Bağışıklık maddeleri ürediği hayvanın vücudu içinde (aktif bağışıklık) veya oradan alınıp başka hayvana verildiği zaman, verildiği hayvanın vücudu içinde (pasif bağışıklık) özel mikroorganizmaları değişen oranlarda öldürme yeteneğine sahiptir. Bağışıklık (immunity) bir civciv, piliç veya tavuğun özel bir mikroorganizmaya karşı gösterdiği direnç olarak tanımlanır. Her hastalık etkeni için, varsa o hastalık etkeninin değişik tipleri için meydana gelen bağışıklık maddeleri ayrıdır ve bu maddeler yalnız o özel hastalık için etkili olur.

Bir hayvanın bedenine giren yabancı antijenlere (hastalık etkenleri ya da aşılar) karşı reaksiyon göstermesi, hayvan vücudundaki karmaşık bir hücre sistemi ve onların fonksiyonları ile ilgilidir.

Civcivin bağışıklık sistemi, henüz embriyo halinde iken dokuzuncu günden başlayarak gelişir. Bağışıklık sistemi tavuk sürülerinin sağlığını ve verimliliğini koruma görevine sahiptir. Bir kanatlı hayvanın bağışıklık sistemi gerektiği gibi korunmaz ise, tıpkı bir cam kristal eşya gibi kırılabilir. Kırılan bir cam kristal eşya nasıl onarılamaz ise, bağışıklık sistemi bozulan bir sürüyü tekrar sağlıklı ve verimli hale getirmek de kolay değildir. Bu nedenle üretim birimlerinde daima, kanatlı hayvan ile çevredeki bağışıklığı bozan birçok madde arasındaki denge, çevresel faktörler ile kanatlı hayvan arasındaki karşılıklı etkileşimler çok iyi kontrol edilmeli, sürüye ait bağışıklık sisteminin bozulmamasına özen gösterilmelidir.

Canlı varlıklar, yaşamlarını sürdürmek için, içinde bulundukları çevre ile kararlı bir uyum içinde bulunurlar. Bir organizma, biyolojik yaşamını sürdürebilmek için kendisi ile ilgili olan ve olmayan maddeler arasında ayırım yapabilir. Evrimde ilkel organizmalar olarak tanımlanan kimi tek hücreliler ve diğer omurgasızlar yabancı varlıkları fagosite ederek yok etme yeteneğine sahiptirler. Fagosite etme yeteneği, omurgalı hayvanlarda, antijenlerin algılanabilmesi şeklinde gelişmiştir. Kanatlılar da dahil olmak üzere tüm omurgalılarda; organizmaya giren her hangi bir yabancı maddeyi tanıyan “genel fagositosis” ve belirli bir yabancı maddenin tanınıp yok edilmesine dayanan özel korunma mekanizmaları ve aynı zamanda bir immünolojik hafıza, “özel fagositosis” yeteneği vardır. Bu korunma mekanizmaları, genel bağışıklık ve özel bağışıklık olarak tanımlanır. Özel bağışıklık da sıvısal bağışıklık (humoral immunity) ve hücresel bağışıklık (cellular immunity) olarak iki gruba ayrılır:

  1. Genel fagasitosis
  2. Özel fagasitosis

Bir kanatlı hayvan uyum gösteremeyeceği çevre koşulları altında bulunur ise; bağışıklık sisteminde tamamen ya da daha az miktarlarda baskılanmalar oluşur. Örneğin kalabalık kümeslerdeki sosyal stresler, yapay çevre koşulları, infeksiyöz olmayan ve infeksiyöz olan stres faktörleri gibi.

Şu halde, immun yanıt, başka bir deyişle organizmanın bağışıklık sisteminin reaksiyonu sayesinde hayvanın korunması; farklı hücre grupları, hücre alt grupları ve aynı zamanda çeşitli sıvı ortamlar arasındaki karmaşık etkileşmeler sonucunda olur. Burada sözü edilen hücreler; fagositik hücreler, doğal öldürücü hücreler, T Lenfositleri ve B-Lenfositleridir. Korunmada, fagositik hücreler yanında, doğal öldürücü hücreler ön sırada görev yapar. Memeli bağışıklık sistemi ile ilgili bulgulara göre, bu hücre populasyonunun bağışıklık sistemine bağlı olarak thymus’tan köken aldığı konusunda kanıtlar vardır. Doğal öldürücü hücreler, farklı hücre yüzeyi özelliğine sahip diğer hücreleri “kendisine benzemez” olarak teşhis eder ve öldürürler.

Şayet bir antijen (bakteri, virüs, yabancı bir protein) bağışıklık sistemi gelişmiş (immun yanıt veren) bir omurgalı organizması içerisine girer ise, fagositik hücreler, T ve B lenfositleri ve aynı zamanda daha önce belirtilmiş olan doğal öldürücü hücreler tarafından kuşatılırlar. Fagositik hücreler, tek çekirdekli fagositik sistem’e aittir. Onlar, mikroorganizmalar dahil, yabancı maddeleri içerilerine alıp parçalarlar. Bu ayrıştırılmış ve parçalanmış maddeler daha sonra lenfositlerle karşı karşıya gelecektir. Buna ek olarak, karaciğerdeki kupffer hücreleri, serozadaki epitel hücreleri, histiositler, merkezi sinir sisteminin mikroglia hücreleri, epiteloid hücreler gibi istasyonlarda bekleyen fagositik hücreler vardır. Kanda bulunan monositler de bu gruba dahil hareketli kan makrofajlarıdır.

Genel bağışıklık sistemi içerisinde bulunan fagositler, özel immun yanıtın uyarılması için merkezi bir göreve sahiptirler. Daha önce de belirtilmiş olduğu gibi, yabancı maddeyi (mikroorganizmalar da dahil) içerilerine alıp enzimler yardımı ile parçalar ve bu parçaları daha sonraki bağışıklık işlemleri ve özel immun yanıtın başlaması için lenfositlerle tanıştırırlar. Mikrofajlar da bir diğer fagositik hücre populasyonudur. Bu hücreler arasında, memeli hayvanlardaki neutrofil granulositlere eşdeğer olan heterofil granulositler vardır. Yangı reaksiyonları oluştuğunda heterofil granulositlerin fagositöz etkinlikleri vardır. Kanatlının trombositleri de fagosite etme yeteneğine sahiptir. İmmun yanıtın oluşmasında görevli değişik fagositik hücreler vardır.

Bağışıklık oluşması konusunda hafıza hücrelerinin özel bir önemi vardır. Eğer bir kanatlının bağışıklık sistemi her hangi bir antijenle ikinci kez karşılaşır ise, bağışıklık sistemi içerisindeki hafıza hücreleri ilk karşılaşmayı ve antijenin yapısını hatırlar ve çok kısa bir sürede, daha büyümüş bir immun yanıt verirler. Bu nedenle, bu yanıta “hatırlamaya bağlı / anamnestik immun yanıt” adı verilir. Aynı antijenle ikinci kez karşılaşmada daha büyük bir immun yanıtın oluşmasına “booster / çoğalan etki” denir. Özel immun yanıtın hatırlamaya bağlı olan bölümü, tavukların aşılanmaları ile ilgili olarak öneme sahiptir.

Değişimin bundan sonraki aşamalarında sonuç olarak, T-lymphoblastları, T-effector/etkiyen hücrelere, bu arada B-lymphoblastları da özel antikorları üreten plasma hücrelerine dönüşürler. Antikorların özelliği, ilk karşılaşılan antijenin belirleyici antijenik özellikleri ile ilgilidir. Bir plasma hücresi, bir saniyede yaklaşık 2 000 antikor molekülü üretebilir. Bağışıklığın T-immun yanıt dalı, hücresel/cell kökenli immun yanıt olarak ve B-hücreleri dalı ise sivisal/humoral yanıt olarak tanımlanır. Bu iki sistem arasında çok sıkı işbirliği vardır. Bu işbirliği, cytokinesis gibi eritici faktörler ve buna ek olarak T-Yardımcı/ helper hücreleri ve T- Baskılayıcı / suppressor hücreleri gibi düzenleyici hücreler tarafından oluşturulur. Bir kanatlı hayvanda, sıvısal yanıtın ya da hücresel yanıtın başlangıçta bir diğerinden daha yüksek olması, bedene giren mikroorganizmaya (antijene) ve hayvanın infeksiyon öncesi sağlık durumuna bağlıdır . Burada sözü edilen sıvısal immun yanıt, bakteriyel ve viral infeksiyonların hücre dışındaki safhalarına yönlenmiştir. Hücre kökenli immun yanıt ise, mantarlar, parazitler, viral infeksiyonların hücre içi safhalarına, tümör hücrelerine transplantlarına yönlenmiştir. ve

Tavuklarda Bağışıklık Sisteminin Yapısı

Kanatlılarda, sıvısal ve hücre kökenli immun yanıtlar, sırası ile Timus ve Bursa Fabrisi isimli iki ayrı organa bağlıdır. Bunlar, “öncelikli / primer” ya da “merkezi / santral” lenfoid organlarıdır. Araştırma söz konusu olduğunda bu öncelikli lenfoid organlar ayrı ayrı incelenebilir ve hücre kökenli ya da Sıvısal bağışıklığın çeşitli yönleri karşılaştırmalı olarak incelenebilir. Bu nedenle kanatlılar, “karşılaştırmalı bağışıklık” ve buna ek olarak tümör immunolojisi ve tümör virolojisi konularında model hayvan olarak hizmet vermektedir.

Embriyonik gelişmenin son safhasından başlayarak T- ve B-lenfositleri periferal organlara göç eder. Bu organlar, örneğin, dalak, sekal tonsiller, bezli mide ile ilgili lenfoid doku, bronş’lar ile ilgili lenfoid doku, ağız – göz – burun sistemi ve buna ek olarak göz boşluğuna yerleşmiş Harderian bezleri olarak sayılabilir. Perifer sisteme ulaşmak, immun sistemin, fagositik hücrelerle uyumlu olarak bedene giren bir antijene girdiği yerde reaksiyon göstermesine yardımcı olur. Bundan da öteye, bedene giren antijene genel bir immun yanıt oluşturulur. Mantıksal olarak, T – ve B – lenfositlerin perifer organlara ulaşmasından sonra ve buna bağlı olarak “bağımsız” perifer bağışıklık merkezlerinin oluşmasından sonra timus ve bursa fabrisi’nin merkezi görevleri azalır. Sonuç olarak, hem timus hem de bursa fabrisi giderek küçülürler ve ergin çağdaki bir tavukta kaybolmuşlardır. Daha sonra timus ve bursa fabrici tarafından oluşturulan merkezi lenfoid organların yerini yavaş yavaş çevreye yayılmış periferal lenfoid organlar alır. Buna ek olarak başlangıçta tam anlamı ile immun sisteme dahil olmayan bazı organlar da olaya karışırlar. Örneğin, gonadlar, böbrekler, tiroid bezi, karaciğer, hipofiz ve pankreas gibi. Özel immun sisteme dahil ve bu hücrelerle yakın ilişkide olarak daha önce anlatılmış olan fagositik hücreler de vardır. Bu şekilde organizma, tavuklarda bağışıklık sistemine ait unsurlardan oluşan bir ağ ile sarılmış olur.

Bir mikroorganizma herhangi bir organizmaya girip hastalık yapmadan önce çeşitli engelleri aşmak zorundadır. Öncelikle dışta deri ve üzerinde telekler ve uropygeal bezin salgısı vardır. Buna ek olarak çevresel faktörler (örneğin sıcaklığın artması, rutubet ve kötü gazlar) derinin direncini azaltabilir ve dıştaki derinin yapısını değiştirerek mikroorganizmaların bedene girip hastalık yapmasına yol açabilir (örneğin ulseratif dermatitis).

Mukozal membran üzerindeki mukus da mikroorganizmaların bedene girmesini engeller. Burun ve ağız boşluğundaki ve larenks, farenks, trahea bölgesindeki mukus sıvısı, kan, tükrük, göz yaşı, mide salgıları, tavuk yumurtasının albumini içerisinde bulunan ve bazı bakterilerin hücre duvarlarını tahrip eden enzimler vücudun önemli birer korunma sistemleridir. Ayrıca, interferonlar virüslerin hücreler arası çoğalmasını arası çoğalmasını engellerler. Opsonin’ler antikorlara ve aynı zamanda komploment faktörlere benzer bazı özellikler göstererek, bakteriler gibi değişik corpuscular antijenler üretir ve böylece fagositik hücrelere yardımcı olurlar. Kanatlının sağlığını korumada, immun sistem dışında bazı diğer engeller de hastalık etkenlerinin vücuda girişini önleyerek sağlık korumaya yardımcı olurlar.

Tavuklarda Bağışıklık Sisteminin Gelişimi

Kuluçka hijyeni ve idaresi ile ilgili eksikler, civcivlerin kuluçkadan sağlıksız olarak ve bağışıklık sistemleri gereği kadar gelişmeden çıkmasına neden olabilir. Büyük sayılarda civciv çıkarılan kuluçka işletmelerinde bu hataların çok büyük ekonomik kayıplara yol açacağı bilinmelidir.

Kuluçkadan yeni çıkan bir civcive ilk bağışıklığı, gelişen embryo’nun yumurta sarısı kesesinde var olan anneye ait bağışıklık maddeleri verir. Tavuklarda bağışıklık maddeleri civciv 4 haftalık yaşa gelene kadar yavaş yavaş yıkılır ve azalır. Damızlık tavukların uygun zamanlarda gereği gibi aşılanması, onların muhtemel hastalıklara karşı kendilerinin korunmaları yanında, korunmaları yanında, maternal antikorları üretmeleri ve civcivlerinin de daha sağlıklı olması için gereklidir.

Hastalıklara Yatkınlığı Oluşturan Faktörler

Kuluçkadan yeni çıkan bir civciv kuluçka dönemindekine göre çok farklı bir çevreye girer. Çevresel unsurlar civcivi değişik şekillerde etkiler. Diğer taraftan, civcivin yaşamı için uygun olan (optimum) çevre koşullarının sağlanması gerekir.

Çeşitli mikroorganizmalar bazı hayvan türlerinde infeksiyon yaparken diğerlerinde yapmazlar. Mikroorganizmaların hangi hayvanlarda hastalık yapacağı veya yapmayacağı onların konakçı spektrumları ile anlaşılır. Bir mikroorganizma belli bir çevre koşulu altında, dayanıklılığına bağlı olarak uzun bir süre yaşamını sürdürür veya sürdüremez. Buna ek olarak, mikroorganizmanın virulansı hastalığın şiddetini belirler. Bir mikroorganizmanın antijenik özellikleri immun yanıtın kalitesini ve miktarını belirler. Tanı açısından da, serolojik test yapan kişiye, antikorların belirlenmesi ve miktarının ölçülmesinde yardımcı olur. Nihayet, mikroorganizmanın mutasyona uğrama potansiyeli, onun, yüksek, orta ya da düşük seviyede oluşabilen immun yanıt’tan kaçması yeteneğini oluşturur.

Sonuçta, kanatlının hastalıklara açık olması, konstitüsyonu gibi durumları oluşturan faktörler arasında kanatlının çevresi önemli bir yere sahiptir. Burada, iklim, beslenme, bakım, hava kalitesi gibi faktörler göz önünde bulundurulmalıdır.

Hayvanlara sağlıklı yaşam koşullarının (hijyen) sağlanması hastalık etkenlerinin uzakta tutulması ve bağışıklık sisteminin geliştirilmesi programları, canlı güvenliği biosecurity, Olarak tanımlanmaktadır. Bağışıklığın baskılanması / immuno-suppression olayından korunmak için, biosecurity kurallarına uymak en doğru önlemdir. Immunosuppression immun yanıtın tümünün veya en azından bir bölümünün baskılanması demektir . İmmun yanıt tam olarak veya parçalı olarak baskılanabilir. Bağışıklığı, çevresel faktörler ve mikroorganizmalar farklı şekillerde baskılarlar. Bağışıklığın baskılanmasında genetik yapının da payı olabilir.

Bağışıklığı baskılayan infeksiyöz olmayan faktörler

Yerleşim sıklığı, sosyal stres, gürültü seviyesi, sıcaklık, hava kalitesi, oksijen azlığı, toz, rutubet, kuruluk, amonyak gazı, altlık kalitesi, zehirli maddeler, yemde aflatoksinler, çevrede PCB ve ağır metallerin bulunması

Bağışıklığı baskılayan infeksiyöz faktörler

IBD virüsü, REO – virüsler, hindilerde hemorrhagic enteritis virüsü, marek hastalığı virüsü, IB virüsü, avian pneumovirüs, ND virüsü, chicken anemia virüsü, avian mycoplasma, çeşitli bakteriler, çeşitli mantarlar, parazitler, aşı uygulamaları.

Canlı aşı uygulamalarından sonra, kısa bir süre için bağışıklığın baskılandığı görülebilir ve uygun olmayan çevre koşulları altında bunun şiddeti daha da artabilir. Kötü altlık, hava kalitesinin bozuk olması, havada mikroorganizma sayısının yüksek sayıda bulunması, yüksek veya düşük rutubet, gereğinden fazla soğuk veya sıcak hava koşulları, kötü bakım koşulları altındaki hayvanlara aşı uygulanması, herhangi bir infeksiyon oluşturabilir ve aşılamadan sonra sürüde klinik ve patolojik lezyonlar görülebilir. Sağlık koruma amacı ile aşı yapmanın bazı koşullarda büyük sorunlara yol açabileceği daima hatırlanmalıdır.

Bağışıklığın azalması durumunda kanatlı hayvan, normalde tavuklarda bağışıklık sisteminin yenebileceği mikroorganizmalara karşı güçsüz kalır. Sürüde sekonder infeksiyonların artışı, örneğin tracheitis, aerosacc ulitis, bağışıklığın azalmasının belirtileridir. Böyle sürülerde yetersiz ve birörnek olmayan büyüme gözlenir. Besinlerin yeterince absorbe edilmediği / malabsorption görülmesi, viral ve bakteriyel sekonder infeksiyonlara bağlanabilir. İnfeksiyöz veya infeksiyöz olmayan nedenlere bağlı olarak oluşan zayıf immun yanıt aşı uygulamasından sonra da gözlenebilir. Bu durumda aşıdan sonra düşük düzeyde veya eşit dağılımı olmayan bir humoral immun yanıt görülür. Tavuklarda bağışıklık seviyesinin düşük olduğunun bir işareti de düşük hematocrit değeri ve löykosit sayısıdır. Genç bir sürüde primer lenfoid organların gelişmediğinin görülmesi de sürüde bağışıklığın baskılanmış olduğunun işaretidir.

Kaynakça

Tavuk Yetiştiriciliği, Prof. Dr. F. Tahir Aksoy, Şahin Matbaası, 157-163.

Exit mobile version