Suyun tadı, insanoğlunun yaşamını sürdürebilmesi için en temel ögelerden biri hiç şüphesiz “su“dur. İnsan, gıda almadan yaşamını bir süre devam ettirebilirken, su içmeden ancak birkaç gün hayatta kalabilir. Nüfusun hızla artması, buna karşılık su kaynaklarının sabit kalması sebebiyle su ihtiyacı her geçen gün artmaktadır. Tarihsel süreç göz önüne alındığında su; uğruna savaşlar verilmiş, destanlar, şiirler, kasideler vb. yazılmıştır. Ekonomik, kültürel, toplumsal yaşamın gelişmesi ve değişmesiyle insanlar tarafından suya verilen anlam da değişim göstermiştir. Bu nedenle suyu sadece kimyasal tanımı değil aynı zamanda kültürel olarak da tanımlamak gereklidir. Toplumsal açıdan Su; “değdiği her yere yaşam veren, birçok yönüyle yeni yaşamlar oluşturan bir element, doğanın temel bileşenlerinden birisi” olarak tanımlanmaktadır.
Binlerce yıldır filozoflar suyun tadı olmadığını iddia etmişlerdir. Onlara göre suyun tadı, diğer tatlar için bir temeldir. Bir başlangıç noktasıdır, bir referanstır. Suyun dilimizdeki etkisi, karanlığın gözümüzdeki, sessizliğin kulağımızdaki etkisi gibidir. Aristo, “Doğal bir madde olan su tatsızdır.” yazmıştır. Ona göre su, sadece diğer tatlar için bir araçtır. Yüzyıllar boyu kabul gören bu görüş, 20. yüzyılda, sudan önce tattığımız yiyeceklerin etkisiyle suyun tadının değişkenlik gösterdiği düşüncesine yerini bırakmıştır. Sonradan böceklerin ve amfibilerin suyun tadını algılayabildiğini fark eden bilim insanları, memelilerin de benzer bir algıya sahip olabileceğini düşünmeye başlamışlardır. 2017 yılında farelerin dilinde suyu algılayan tat alma hücrelerini bulmak için gerçekleştirilen bir dizi deney, suyun tadı ve ağzımızda algılanması ile ilgili düğümü çözmek üzere olduğumuzu göstermektedir. Utah Üniversitesi’nden bir grup da memelilerin tat hücrelerinin, adına “aquaporin” denilen ve suyun hücre duvarlarından geçmesini sağlayan bir protein ürettiğini ortaya koymuştur.
Bilim insanları meyve sineklerinin kanatlarından, bacaklarından ya da proboskis denen hortumlarından çıkan ve brisil adı verilen sert kılcıklar kullanarak kimyasalların tatlarını alabildiklerini gösterdiler. Bu kılcıklar bir dizi nörona bağlanarak şekerli ve acı tatlar ile ozmotik basınçtaki değişimleri algılayabiliyor. Böyle olsa da, birçok nörobilimci bu mekanizmanın memelilerde de bulunduğundan şüpheli. Binghamton Üniversitesi‘nden Patricia Di Lorenzo, “Suyun bir tadı olduğuna inanmayan birçok insan bulabilirsiniz. Nokta.” Laboratuvarında yaptıkları araştırmalarla farelerin beyin sapında sadece suya tepki gösteren bazı bölgeler buldular ancak bu bulguları meslektaşları tarafından pek destek görmedi. “Bu işi bıraktım.” diyerek kabul ediyor. “Eğer ki kimsenin sana inanmadığı bir alandaysan, ilerlemek zorundasındır.”
Kaynakça:
- Kimya Mühendisleri Odası, Ankara Tabip Odası, ASKİ-SU KADER, Çevre Mühendisleri Odası ve diğerleri. Su ve Yaşam Kitabı Algı Tanıtım. 2012, Ankara, Türkiye, syf: 7-80.
- asilsera
- evrimagaci
- bilimteknik tubitak
- royalgreen