Şap Hastalığı Başımızın Derdi

Şap Hastalığı Başımızın Derdi

Şap hastalığı başımızın derdi, şap hastalığı yabancıların FMD (ayak, ağız hastalığı) dedikleri hastalık yine ülkemizde hayvanları ve hayvan sahiplerini perişan ediyor.

Şap hastalığı başımızın derdi ile ilgili birçok yazı yazmama ve TV programlarımda defalarca açıklamama rağmen bu son salgın dolayısıyla tekrar bilgi vermeyi uygun buldum.

Şap hastalığı bir virüs enfeksiyonudur. Geviş getiren hayvanlarda görülür. Şap hastalığının dünyada bilinen 7 suşu (tipi) vardır. Ayrıca bunların alt tipleri daha da çoktur. Şap hastalığının 7 ayrı suşu olduğu bilinir. A, O, Asya, C, SAT 1, SAT 2, SAT3. Ülkemizde A ve O tipi şap uzun yıllardan beri görülmekteydi. Sonra Asya tipi bunlara eklendi. A tipinin alt suşu NEP 84 suşu (Nepal suşu) 2015 yılında salgın haline geldi. Mart 2023’te ilk defa SAT 2 şap virüsü ile tanıştık. Şimdi de SAT 1 şap virüsü ile karşı karşıyayız. Hâlbuki SAT tipi virüslerin Afrika’da yaygın olduğu ve ülkemizde bulunmadığı söylenirdi.

Bildiğim kadarıyla şap virüsünün bu yeni suşları bize komşularımızdan bulaşıyor. Şap hastalığı ağızda, ayaklarda ve ineklerin memelerinde önce kabarcıklar yapıyor sonra da kabarcıklar patlayarak sıyrıntı ve yaralar oluşuyor. İneklerin verimleri düşüyor. Ağızlarında yara olduğu için inekler yemlerini tüketemiyorlar. Ayaklarda yaralar olduğundan topallık baş gösteriyor. Meme yaraları yüzünden inekler memelerini elletmek istemiyorlar. İkincil bir sorun olarak meme yangısı (mastitis) şekilleniyor. Süt verimi düşüyor. İnekler ve besi danaları hızla zayıflıyorlar. İneklerde ölümler de görülüyor. Ancak ineklerde ölüm oranı yüksek değil. Büyük ekonomik kayıplar söz konusu. Diğer yandan şap hastalığı düzeldikten sonra bazen ikincil (sekonder) ve kalıcı hasarlar devam ediyor. Meme hastalıkları ve topallık şap hastalığını takip eden en önemli kalıcı hasarlar.

En büyük zarar buzağılarda oluyor. Çünkü virüs doğrudan kalbi hedef aldığından buzağılarda ölüm oranı yüksek.

Şap hastalığının doğrudan bir tedavisi yok. Etken virüs olduğu için sadece bazı “tedavi girişimleri” yapılıyor. Şap hastalığının birtakım safhaları var. Sonuçta o safhalar tamamlanmadan şap hastalığı sürüyü terk etmiyor. Bu arada yapılan tedavi girişimlerinin çoğu sonuçsuz kalıyor. Bol miktarda masraf yapılsa da şap hükmünü sürdürüyor. İkincil enfeksiyonlar için antibiyotik kullanımı, vücut direncini arttıracak destekler verilse de önemli bir yarar sağlanamıyor. Özet olarak; şap hastalığının tedavisi yok. En doğru yöntem koruyucu hekimlik hizmetlerinin eksiksiz uygulanması.

Bazı hastalıkları “vektörler” bulaştırır. Hayvandan hayvana bulaşmaya aracılık edenlere “vektör” adını veriyoruz. Örnek olarak keneleri verebiliriz. Keneler özellikle kan parazitlerinde vektör olup hasta hayvandan sağlıklara hastalık bulaştırırlar. Benzetmekte hata yok. Kişisel olarak şap hastalığında kamyonları “vektör” olarak görebileceğimizi düşünüyorum. Şap hastalığını yayan kamyonlardır. Hızlı bir şekilde oradan oraya nakil sağlayan kamyonlar şap hastalığını da kısa sürede ülke çapında yayıyorlar. Bu yüzden Tarım Bakanlığı 2 temmuzda tüm hayvan pazarlarının geçici olarak kapatılması kararını aldı. Doğru bir karardı. Diğer yandan Şap Enstitüsü ülkeye yeni giren SAT1 suşunu da içeren bir aşı üreterek piyasaya sundu. Ancak bu önlemler alınırken bir grup hayvan kamyonlara bindirilip nakledilmişlerdi. Hastalık yayılmaya başlamıştı.

Hayvan sahiplerinin bilmedikleri bir konu var. İnkübasyon süresi (kuluçka dönemi). İnkübasyon süresi içerisinde virüs ineğin vücudundadır. Ancak klinik belirti görülmez. Klinik belirti olarak ağızda yara, salya akması, topallık, memelerde sıyrıklar henüz ortada olmadığından inek dışardan sağlıklı görünür. Tabii ki hiç kimse ağzı salyalı, topal ve memesinde yara olan inekleri nakletmez, almaz, satmaz. Bu sebeple sağlıklı görünen hayvanları nakletme konusunda ise bir sakınca görmezler. İşte sorun buradadır. İnkübasyon döneminde nakledilme ihtimali olduğundan “şap” lafı duyulur duyulmaz derhal her işletme “içine kapanmalıdır”. Barınaklara giriş çıkış kontrol altına alınmalı, hayvan ticaretine ara verilmeli, çevre dezenfeksiyonu yapılmalı, bu arada hayvan alındıysa diğerlerinden ayrı bir yerde karantina uygulanmalıdır. Karantina 10 gündür. Fakat şap zaten daha önce klinik belirtilerle kendini gösterir.

Bu şap salgını da arkasından birçok hasar bırakarak geçip gidecektir. Dilerim “ülkemizde yoktur, bunlar Afrika suşları” dediğimiz SAT1, SAT 2 suşları gibi SAT 3 suşunu da görmeyiz. Çünkü aşılı hayvanların şap hastalığına tutulmaları büyük hayal kırıklığı yaratıyor. Aşılı diye rahat hareket eden hayvan sahipleri hastalıkla karşı karşıya kaldıklarında hüsrana uğruyorlar. Değişik bir suş veya alt suşa maruz kalan hayvanlar hasta olabiliyor ve hastalığı yayıyorlar. O sebeple “şap” lafını duyan herkes hayvanlarının aşılı olup olmadığına bakmaksızın nakliyeleri durdurmalıdır. Yetkililer ise şap hastalığı konusunda özellikle de kuluçka dönemi (İnkübasyon süresi) hakkında yetiştiricilere eğitim vermelidir. Son olarak bir bilgi daha ekleyelim; şap hastalığı insanlara bulaşmaz. Adını duydukça tüketiciler de tedirgin oluyor. Tüketiciler açısından tedirgin olacak bir durum söz konusu değil.

Bir kez daha “geçmiş olsun” Türkiye.

Exit mobile version