Pasif Maternal Antikorlar

Pasif Maternal Antikorlar

Pasif Maternal Antikorlar, Kolostrum sütü içinde bulunan laktoz ve süt yağı kuzunun enerji ihtiyacını karşılar. Kolostrumdaki immun proteinler ise kuzuya pasif maternal antikorlar sağlar.

Kolostrumdaki immun proteinler, kolostrum seromunun Gamaglobulin fraksiyonu içinde yer alan IgG, IgM ve IgA simgeleri ile isimlendiren gamaglobulin fraksiyontarıdır. Bu moleküller çeşitli mikroorganizmalara karşı ana tarafından hazırlanmış olan spesifik ve nonspesifik antikorları taşırlar.

Kuzunun doğumdan sonraki ilk 24-48 saat içinde emdiği kolostrum miktarı ve kolostrum seromu içinde yer alan gamaglobulin moleküllerinin taşıdıkları antikorların nitelik ve nicelikleri kuzunun neonatal devredeki hastalıklara karşı direncini belirler. Kotostrumdaki immun globulin miktarı ile doğum sonrası hastalıkların morbidite ve mortalitesi arasındaki ilişkiler eskiden beri bilinmektedir.

Koyunların plasentaları epitheliochorial olduğu için ana kanında bulunan büyük moleküller yavruya geçemez. Bu meyanda, anada mevcut olan antikorlar da plasentayı aşarak yavruya geçemezler. Embriyonal devre boyunca, yavru plasentanın koruyucu şemsiyesi altında bulunur. Hastalık etkenleri plasentayı tahrip etmedikçe yavruya geçemezler. Bu devrede kuzu pek az antijen ile karşılaştığı için doğumdan önce kanında bulunan antikor miktarı sınırlıdır. Postnatal hayatta karşılaşacağı mikroplara karşı gerekli olan koruyucu antikorlar doğumdan sonra kolostrumdaki gamaglobulin molekülleri ile birlikte alınır.

Kolostral immunglobulin molekülleri ince bağırsaklardaki silindirik epitel hücreleri tarafından micropinocytosis tarzında olduğu gibi absorbe edilerek kana karışır. Maksimum absorbsiyon bölgesi, ince bağırsakların kaudal kesimidir. Bu moleküller tarafından taşınan spesifik ve nonspesifik antikorlar sistemik enfeksiyonlara karşı organizmayı korurlar.

Yeni doğan kuzularda nonspesifik ve spesifik savunma sistemleri henüz tam işler vaziyette değildir. Mikroplara karşı aktif antikorların yeterli ve etkin miktarlarda sentezlenebilmesi için birkaç hafta zamanın geçmesi gereklidir.

Kolostrumunda mevcut olan, “anti enteropatojenik antikorlar” adını verebileceğimiz ikinci bir gurup antikor ise, barsak epitelleri tarafından absorbe edilmezler. Bunlar barsak lumeni içinde veya epitel hücrelerinin yüzeylerinde kalarak, barsak lumeni ve epitel yüzeylerinde bulunan mikroplara karşı vücudu dışardan korurlar.

Örneğin, Escherichia coli bakterisine karşı hazırlanan antikorların bir bölümü kana geçerek ilk günlerde çok rastlanan Çolibacillosis veya Coliseptisemiyi önlerler. Enterotoksigenik E.coli bakterisinin fimbria antigenleri’ne karşı hazırlanmış olan antikorlar ise, barsaklarda kalarak mikrobun barsak epitel hücrelerine tutunmasını önlemek suretiyle “E.coli ishali” ni önlerler.

Kolostral globulinlerin barsak absorbsiyonu konusu buzağılarda çok detaylı bir şekilde incelenmiştir.

Buzağılarda, kolostral globulinlerin ön yüksek oranda absorbe edildikleri saatler doğumdan sonraki ilk 6 saattir. Bundan sonraki saatlerde absorsiyon hızı veya absorbsiyon oranı hızla düşer; İkinci günün sonlarına doğru bağırsaklardan immunglobulin absorbsiyonu hemen hemen tamamen ortadan kalkar. Çünkü, kolostral proteinleri olduğu gibi absorbe edebilme özelliğine sahip olan bu villi epitelleri doğumdan itibaren tedrici olarak yerlerini digestif tipte barsak epitellerine bırakırlar.

Kolostrum seromundaki immunglobulin miktarı da absorsiyon hızındaki düşmeye ve barsak epitellerindeki morfolojik ve fonksiyonel değişmeye paralel bir şekilde azalma gösterir. İkinci günün sonlarında veya üçüncü gün kolostrum sütü, hemen hemen tamamen normal süte dönmüş olur.

Kolostrum süte dönüştüğünde, sistemik antikorların titrasyonları iyice düşer veya tamamen kaybolur. Barsak lumeninden kalan, epiteller tarafından absorbe edilmeyen (anti yenteropatojenik antikorlar’ın azalması biraz daha yavaş olur. Kolostrumdaki kadar yüksek titrasyonda olmasa dahi, normal sütte de bir miktar enterotoxigenik E.coli antikoru, Rotavirus antikoru, Coronavirus antikoru gibi antikorlar mevcuttur.

Kuzularda kolostral globulin absorbsiyonu doğumdan sonraki 15’inci saatten sonra azaltmaya başlar. Absorbsiyon 24 – 48 saat arasında sona erer.

Oğlaklar üzerinde yapılan araştırmalarda, bağırsaklardaki absorbsiyonun üçüncü günün sonlarına kadar azalarak devam ettiği saptanmıştır.

Normal gebelik süresi tamamlanmadan prematüre olarak doğan yavrularda barsaktarda immunglobulin absorbsiyonu azaldığı için, bu kuzuların da neonatal enfeksiyonlara direnci zayıf olur.

Kolostral giobulinlerin absorbsiyonu spesifik değildir. Gamagl/obulin molekülleri gibi, belaglobulin ve albumin molekülleri de absorbe edilir. Doğumdan sonraki ilk gün ağız yolundan verilen kan seromundaki proteinler de absorbe edilirler. Bu nedenle, spesifik immun seromlar doğumdan sonra deri altı tatbikat yerine ağız yolundan da verilebilir.

Buzağılarda yapılan araştırmalara göre, IgG nin %90 ı, IgM’ in %50 si, IgA’nın %48′ ‘i bağırsaklardan absorbe edilerek kana geçmektedir. Doğumdan sonraki ilk sağında elde edilen kolostrumun serumunda ki antikor titrasyonların ana kanındaki tittasyonların yaklaşık 10 katı olduğuna göre, doğumdan sonra 200 ml miktarında kolostrum emmiş olan bir kuzu kendisini korumaya yeterli olabilecek miktarda antikoru bağırsaklar yolu de alabiliyor demektir.

Kuzu, buzağı, oğlak ve taylar doğduklarında agamaglobulinemiktir. İlk öğün kolostrumu emdikten 2 saat kadar sonra kan serumunda kolostral gamaglobulinler görülmeye başlar. Bunlar, yeni doğan hayvanları sistemik enfeksiyonlardan, yani mukoza epitellerini aşarak lenf-kan dolaşımına giren mikroorganizmalardan korurlar; Septisemiyi önlerler. Fakat bu antikorların ishali önleyici etkileri yoktur.

Deneysel olarak, kolostrum globulinlerini parenteral yolla verip, yavruya kolostrum sütü emdirmediğimizde E.coli ishalleri, Rotavirus ishalleri ile karşılaşabiliriz. Çünkü, kandan barsak lumenine geçebilen antikor miktarı barsak lümeni içindeki bakteri veya virüsleri etkisiz kılmaya yeterli olmaz. Son yıllarda yapılan araştırmalar kolostrumun ve hatta normal sütün barsak mukozasını koruyucu etkisini ortaya koymuştur.

Buzağılar üzerinde yapılan araştırmalarda IgM molekülleri üzerindeki antikorların ve barsak epitelleri yüzeyinde etkin olduklarını ortaya koymuştur. Bu tür antikorların miktarı ananın immun statüsüne ve hatta çevre şartlarına göre değişmeler gösterir. İneklerin gebeliğin son ayı içinde inaktif enteropatogenik antijen ihtiva eden aşılarla aşılanması halinde, kolostral antikor titrasyonunun yükselir, sütte daha uzun bir süre antikor bulunur ve böylece buzağı ishali önlenir. Yeni doğan kuzularda da E.coli ishalleri ve Rotavirus ishallerine karşı, kolostrumda ve ilk haftalarda kısmen de sütte bu nitelikte antikorların önem taşıdığı bilinmektedir.

Yeni doğan kuzuların neonatal mikrobik hastalıklardan korunmasında sadece kolostrumun miktarı ve immunolojik nitelikleri değil, verilme zamanı da son derece önemlidir. Kuzunun doğumdan sonra en kısa süre içinde ayaklanıp anasını emmesi gereklidir. Kuzunun ilk öğünü emme zamanı birkaç saat gecikecek olursa, sistemik antikorların kanı geçişi gecikir. Daha önce burun boğaz mukozasını aşmış olan mikroorganizmalar, septisemik enfeksiyonlara yol açarlar. Barsak epitelerini işgal eden enteropatojenik mikroorganizmalar da barsak yangısı ve ishale yol açarlar.

Kolostrumun koruyucu nitelikleri konusunda bir noktayı daha belirlemekte yarar vardır. Kolostrumdaki spesifik antikorların çevredeki mikroplara denk düşmesi de gereklidir. Gebeliğin son aylarında başka bir çevreden getirilip sürüye katılan koyunların kolostrumlarındaki antikorların cins ve miktarları çevredeki mikrop florasına uygun olmaz. Çünkü, koyunun yeni çevreye uygun antikorları hazırlayıp memelerde depolaması için yeterli bir zaman kalmamış olabilir.

Kolostrum yolu ile alınan pasif maternal antikorlar koruma süresi, mikroorganizmanın antijenik gücüne, immunglobulin molekülünün yapısına ve mikroorganizmanın türüne göre değişir.

Buzağı, kuzu ve oğlaklar üzerinde yapılan araştırmalara göre:

Kolostrumun Diğer Yararları

Kolostrum, yeni doğan kuzu için güvenilir bir enerji kaynağı olma ve pasif maternal antikorlar sağlamanın yanısıra aşağıdaki fonksiyonlara da sahiptir:

  1. Magnezyum ihtiva eden tuzlar hafif sürgüt görevi yaparak barsakları harekete geçirir, mekonyumun atılmasını kolaylaştırır.
  2. Kolostrum A vitamini bakımından çok zengindir. A vitamini bir epitel koruyucu vitamindir.
  3. Kolostrumun lokal ve genel nonspesifik savunma aktivitelerini kamçılayıcı, fagosit hücrelerin fagositoz aktivitelerini yükseltici etkilerinin de mevcut olduğu bilinmektedir.

Kaynak: Koyun-Keçi Hastalıkları ve Yetiştiriciliği, 1990, Ed; Aytuğ CN, Alaçam E, Özkoç Ü, Yalçın BC, Gökçen H, Türker H, TÜM VET Hayvancılık Hizmetleri Yayını, Teknografik Matbaası, İstanbul, Türkiye, 72-74.

Exit mobile version