Giderek artan sayıda bilimsel çalışma “mikroplastikler” olarak adlandırılan küçük plastik parçacıkların çevrede yayıldığını, organizmalarda biriktiğini ve organizmalar ve özellikle deniz çevresi olmak üzere ekosistem üzerinde zararlı etkileri olabileceğini göstermektedir. 2004 yılında deniz ekoloğu Richard Thompson tarafından yayınlanan bir raporda ilk kez kullanılan Mikroplastik terimi boyu 5 mm’den küçük plastikler olarak tanımlanmaktadır. Boyutları bir nanometrenin altında olanlara ise nanoplastik denilmektedir. Farkında olmadan her alanda plastik ile temas ettiğimiz bu günlere gelmemiz yaklaşık olarak 69 yıl sürmüştür. Plastiğin 1950’lerden itibaren kullanılmaya başlandığını düşünürsek bu çok kısa bir zaman dilimidir. Ancak bu zaman diliminde kullanımı katlanarak artan plastik ürünler bizim hayatımızda olduğu kadar ekosferde de kendine geniş bir alan oluşturmuştur. Günlük hayatımızda plastik malzemelerin bu kadar sık kullanımı göz önüne alındığında, mikroplastiklerin parçacık olarak verebilecekleri zararlar ve sahip oldukları kimyasal bileşenlerinin zarar potansiyelleri daha da anlaşılacaktır.
Mikroplastiklerin artış hızı dünyadaki plastik üretimi ile doğru orantılı olarak artmaktadır. Aslında bunlar, küçük boyutları nedeniyle zararsız algısı yaratabilir ancak diş macunu, peeling gibi ürünleri günde bir defa kullandığımızda bile içeriğinde bulunan 100 bin civarındaki mikroplastik lavabodan geçerek, su kaynaklarına, denizlere ve besin zincirine girmektedir. Yapılan bir çalışmada peeling olarak kullandığımız bir üründe 360 bine yakın mikroplastik tanecik bulunduğu gözlenmiştir. Sonuç olarak bir günlük bakımımızda dahi binlerce mikroplastik ile istemeden de olsa çevreye zarar verdiğimiz kanıtlanmıştır.
Mikroplastikler, spesifik yüzey alanlarından dolayı bulundukları sucul ortamlardaki ağır metali adsorbe edebilen potansiyel taşıyıcılardır. Hatta mikroplastik üzerine adsorbe olan ağır metallerin yutma sonucu hem deniz hem de tatlı sudaki çok çeşitli sucul organizmalara aktarılması mümkündür. Böylece ağır metallerin besin zinciri boyunca, biyoakümülasyon potansiyelleri vardır. Son yıllarda yapılan çalışmalarda içme sularında, 16 ülkede üretilen deniz, kaya ve göl tuzunda mikroplastik olduğu tespit edilmiştir. Türkiye’de yapılan bir araştırmaya göre piyasada bulunan 16 markanın sofra tuzu örneklerinde mikroplastik bulunmuştur.
İnsan faaliyetleri sonucu ekosisteme yüklenen atıklar ve çeşitleri gün geçtikçe artmaktadır. Bunların içinde geniş bir yer tutan plastiklerin hikâyesi ise, katı atık olmaktan çıkıp, mikroplastiklere evrilerek plastik kirliliğini farklı bir boyuta taşımaktadır. Ekosistemde ve besin zincirinde oluşan kirliliklerden insanların uzak kalması mümkün görünmemektedir. Bu nedenlerle, plastik üretimi ile ilgili sınırlamalar getirilmesi, tek kullanımlık plastikler yerine alternatiflerin kullanılmaya teşvik edilmesi ve bununla ilgili politikaların geliştirilmesi gerekmektedir.
Kaynakça: