Loğusa ineğinizin kalsiyum kaynaklarını çalınmakta ama bu asla süt verimi değildir. Gece geç saatlerde pompa sesleri durduğunda her süt sığırcılığı işletme sahibinin aklından, “İneklerden daha fazla süt nasıl alabilirim?” düşüncesi geçer.
Pek çok soru bir diğerine yol açar ve buna bağlı olarak, “Beslenme açışından, loğusa inekleri en yüksek değerde süt vermekten ne alıkoymaktadır?” sorusu akla gelir.
Tarihsel olarak suç, kalsiyum üzerine atılmakta idi veya eksikliğine bağlı olduğu düşünülmekteydi. Hipokalsemi bir epidemi olarak değerlendirilmekte olup loğusa ineklerin %40 ’ı, kalsiyum hedef sınırı altında olduğu tespit edilmekteydi. İlk bakışta bilimsel olarak mantıklıydı. Çünkü kalsiyum süt üretmek için gereklidir.
Genetik ilerlemenin bir sonucu olarak, ineklerin artan bir şekilde daha yüksek seviyede süt üretme kapasiteleri vardır. Yüksek süt verimi talebi ile göreceli olarak düşük kuru madde alımı ile birleştiğinde inekler yetersiz kalsiyum seviyelerine maruz bırakılmaktadır.
Hipokalsemi histerisi başladı ve pek çok çalışmada hipokalsemik olmayan ineklerde metabolik hastalıklar az oranda ortaya çıktı. Buna bağlı olarak hipokalsemi konusu daha da önem kazandı ve metabolik bozuklukların giriş kapısı halini aldı.
Yaygın inanca göre ineğin kalsiyum seviyesini hemen belirleyip olası metabolik hastalıkların, hipokalsemiyi takiben ortaya çıkması tespit edilebilirdi. Bunu önlemek için ineklerde yüksek dozlarda ağızdan kalsiyum tuzlarının verilmesi standart uygulama halini aldı. Bunu takip eden çalışmalarda doğum sonrası loğusa olanlara oral kalsiyum verilmesi desteklenmeye çalışıldı.
Bir takım büyük veya detaylı çalışmalar ile sürü seviyelerinden oral kalsiyum takviyesinin faydalı olduğunu göstermek başarısız oldu. Özellikle oral kalsiyum katkısının süt verimini arttırdığını göstermek başarısız olurken, birden fazla doğurmuş ineklerde döl verimi üzerinde olumsuz etki yaptı ve vücut kondisyon skoru üzerinde de etkili olmadı.
Hipokalsemi üzerinde yapılan tarihsel görüşmelere bağlı olarak bir takım farklı teoriler ortaya çıktı. Belki de hipokalsemi bir problem değil bir semptom idi. Belki de inek bu yayınları okuyup kan kalsiyum seviyesini 8.4 mg /desilitrenin üzerinde tutmaya çalışmıyor idi?
Araştırmaya geri dönersek inekler endotoksine maruz kaldıklarında hipokalsemik oldukları görüldü. Buna “reaksiyonel hipokalsemi” deniyor. Ancak, gebe inekler buzağıladıkların da hasta değildirler ve araştırmalar göstermektedir ki immun sistem aktiviteleri yüksek seviyelerdedir. Doğum öncesi ve doğum sonrası ineklerde görülen yüksek seviyelerdeki endotoksin sonunda teşhis edilip metabolik bir hastalık olarak tedavi edilmektedir. Bu durum da bazı gebe ineklerin doğum zamanı hasta olduklarını gösterir ve yapılmış olan önceki çalışmalarda da ineğin kalsiyum durumunun tek başına süt verimi ile etkilenmemekte olduğunu göstermiştir.
Tek başına, yüksek süt verimi yüzünden serum kalsiyum seviyelerine göre ineğin subklinik hipokalsemisi olduğunu söylemek veya hasta olduğu için kan kalsiyum seviyesinin düşük olduğunu söylemek mümkün değildir. Bu neden önemlidir diye sorabilirsiniz çünkü uygun tedavi şekline göre farklılık gösterir. Hipokalsemisi olan yüksek süt verimi olan inekler kalsiyum takviyesinden fayda görürler. Bunun tersi olarak, Iowa Devlet Üniversitesinin önerisine göre immuno aktive edilmiş (bağışıklık sistemi uyarılmış) sütçü inekler tek yem katkısı olarak kalsiyum verilmesinden fayda sağlamamaktadır.
Geçiş dönemindeki inekler neden hasta oluyorlar ve bu toksinler nereden gelmektedir?
Buzağılamadan önce immun sistemin devreye girmesi için pek çok neden vardır. Çoklu yapılmış çalışmalar göstermiştir ki immun sistemin buzağılama öncesi ısı stresinde, yetersiz yemlenmede ve hatta sizin görmediğiniz ancak ineğin hissettiği veya korktuğu olaylar (örneğin gürültülü yem vagonu, su tankeri veya baskın bir ineğin tehdidi) veya fiziksel stres oluşturanlara bağlı olarak harekete geçmektedir.
Toksinlerin infiltre olması çoğunlukla epitel dokunun bozulması (rumen, işkembe, rahim vb.) ve bariyer (engel) fonksiyonunun bozulması ile ilgili olduğu düşünülmektedir. Ancak toksinlerin (Lipopolisakkaritler) sızmasının doğrudan kaynağı bilinmemektedir. Daha doğru bir şekilde söylersek her bir inek için bu durum farklı olabilmektedir.
Burada önemli olan, beslenme kaynaklı bir bozukluk ile aynı belirtileri gösteren daha büyük bir hastalığı, çiftlik sahibinin anlayıp nasıl tedavi edeceğidir.
Stres oluşturan çeşitli değişkenleri elimine etmeye başlayarak ilerleyebiliriz:
İneklerin gruplara ayrılması;
Loğusa padoğuna girmeden önceki ileri gebe grubuna yeni inek hangi sıklıkta koymaktayız? Her inek ilave edildiğinde hiyerarşi yeniden düzenlenmek zorundadır.
Aşırı kalabalık Padok;
Kuru dönem padoğundaki ineklerin yoğunluğu nasıldır?
Yem kısıtlaması;
Kuru dönemdeki inekler gün içerisinde kaç saat yemsiz kalmaktadır? İleri gebe, kurudaki inekler buzağılama padoğuna geçtiklerinde uzun süre yemsiz periyotlar geçirmekte midirler?
Sindirim bozukluğu;
İnekler ne kadar yem seçmektedirler? Kaba yemin muhafazası küf ve toksin üremesini engelleyecek şekilde midir? DCAD (Diyet kaynaklı anyon, katyon farkı) kontrol altında mıdır veya sabit asitlendirme (amonyum klorür/nişadır) sorunu mudur?
Hipokalsemi artık metabolik hastalıklara giriş kapısı olarak değerlendirilmemelidir. Kalsiyum eksikliği ya immun sistem aktivasyonunun (Bu jenerik terim vücuttaki biyolojik değişiklikler serisini ifade etmekte olup besin maddelerinin kısımlarına ayrılması, immun hücre artışı ve enflamasyon yanıtı ile ilgilidir) bir belirtisi ya da yüksek verimin bir semptomu olarak düşünülmelidir.
Sürülere yüksek dozda oral kalsiyum verip yanıt beklenen günler artık geride kalmalıdır. En etkili silah olarak üreticiler, loğusa ineğin günlük kuru madde tüketiminin sağlıklı olmasını temin etmelidirler. Doğumu yakın ineklerin kuru madde tüketiminin kolaylaştırılması eski bir yöntem olarak düşünülse bile günümüzde de oldukça geçerlidir.
Doğum öncesi ileri gebe, kuru inek dönemindeki hatalar en iyi şekilde loğusa inek bakımı ile giderilemez. Loğusa ineğin pek çok besin maddesine ihtiyacı vardır. Çünkü süt sadece kalsiyumdan meydana gelmez. Tek bir besin maddesinin etkin seviyelerinin peşinde koşmaktan vazgeçmeliyiz.
Doğumdan sonraki saatler içindeki yem tüketimi kritik önemde olup uzun dönemdeki laktasyonun başarısını doğrudan etkiler. Fakat ne yazık ki diyet tek başına yeterli olamamaktadır. Diyet mükemmel bir şekilde formüle edilebilir fakat inek, hedeflenen miktarı tüketmiyor ise çoklu besin maddelerine karşı eksiklik olacaktır.
Kuru madde tüketimini arttıracak şekilde yem katkılarını kullanmayı değerlendirmeliyiz. Şimdi biliyoruz ki loğusa ineğin eski hayatına dönmesi için kalsiyumdan fazlası gerekmektedir.
Loğusa İneğinizin Kalsiyum Kaynaklarını Çalınmakta Ama Bu Asla Süt Verimi Değildir
Nathan Upah, Ruminantlar Teknik Müdürü, Techmix