Kemoterapinin Tanımı ve Temel İlkeleri

Kemoterapinin Tanımı ve Temel İlkeleri

Kemoterapinin tanımı, kimyasal yapısı tam olarak bilinen doğal veya sentetik kaynaklı böyle kimyasal maddelerle yapılan sağıtıma da kemoterapi denir. Kemoterapinin tanımı olarak ajanlara gelirsek konakçıya zarar vermeksizin hastalık etkeni parazit veya mikroorganizmalar üzerinde toksik ya da öldürücü etki yapan maddelere etimolojik anlamda kemoterapötik ajanlar adı verilir. Vücuda giren ve hastalık etkeni olan organizmalar çok çeşitli olduğu için (helmintler, amip, plazmodi, laynşmanya ve diğer protozoa‘lar, bakteriler, mantarlar, riketsiyalar ve viruslar gibi) kemoterapide kullanılan kimyasal maddeler de o ölçüde çeşitlilik gösterirler. Kemoterapi yönünden vücutta malinyite göstermesi, hızla çoğalması ve normal vücut hücrelerinden farklı biyokimyasal özelliklere sahip olması nedenleriyle, neoplastik hücreler de bakteri ve diğer patojen mikroorganizmalar gibi kabul edilirler. Bu bakımdan kanser ve diğer neoplazmaların kimyasal maddelerle sağıtımı da kemoterapi kapsamına girer.

Kemoterapide temel ilke, konakçı olan insan veya memeli hayvan hücrelerinde zararsız veya çok az toksik etki gösteren bir kimyasal madde kullanarak hastalık etkeni organizma üzerinde en fazla toksik veya letal etki meydana getirmektir. Bu bakımdan kemoterapötik ilaçlar, kimyasal maddelerin gösterdiği seçkin etki için tipik birer örnek oluştururlar. Anılan seçkin etki, mikroorganizma hücresiyle memeli hayvan hücresi arasında yapı ve kimyasal mekanizmalar yönünden var olan farklar sayesinde gerçekleşir. Seçkinliğin niteliği kemoterapötik ilaç gruplarına göre değişir. Maksimum ölçüde parazitotrofik ve minimum derecede de organotrofik olan bir kemoterapötik ilacın bu nitelikleri mediyan letal dozunun yine mediyan sağıtım dozuna bölünmesiyle ortaya çıkan terapötik indeks ile değerlendirilir. Bu indeks değeri, büyüdüğü ölçüde o kemoterapötiğin terapötik değeri de artar.

Genellikle penisilinler en fazla seçkinlik gösteren ilaçlardır. Kuvvetli bakterisid etki gösterdikleri halde, memeli hücrelerine olan toksik etkileri çok azdır. Buna karşın, stoplazma membranına veya çekirdekte RNA sentezini bozarak antibakteriyel etki gösteren ilaçların seçkinliği çok azdır; bakterilere olduğu kadar, memeli hücrelerine de toksik etki yaparlar. Belirtilen etki niteliğini taşıyan aktinomisin, griseofulvin ve polimiksinler gibi antibiyotiklerin sistemik kullanımları çok sakıncalıdır; ancak yerel enfeksiyonların sağıtımında kullanılırlar. Bunun yanında, bakterilerin intermediyer metabolizmalarını inhibisyona uğratan sülfonamidler ile bakteri ribozomlarında protein sentezini bozan tetrasiklinler de yeterli ölçüde seçkinliğe sahiptir. Metilen blö gibi, kimi oksidleyici ajanlar ayırım göstermeksizin mikroorganizma ve memeli hücrelerine diffuze olarak temel redüksiyon proseslerini bloke ederek etkirler; dolayısıyle seçkinlikleri çok azdır.

Kemoterapide kullanılan ilaçlar genellikle kullanıldıkları patojen etkenin cinsine göre antelmentikler, antimalaryal ilaçlar, antiamibik ilaçlar, insektisidler, antibakteriyel, antiriketsiyal, antivirutik ve antineoplastik ilaçlar gibi sınıflara ayrılırlar.

Antibakteriyel ilaçların önemli bir bölümünü antibiyotikler oluşturur. Bu grup içerisinde özel bir yerleri vardır. Antibiyotikler, bakteriler, mantarlar ve aktinomisetler gibi çeşitli türden mikroorganizmalarca sentezlenen ve diğer mikroorganizmaların gelişmesini önleyen ya da onları öldüren kimyasal maddelerdir. Günümüzde antibiyotik kavramı çok geniş anlamda kullanılmaktadır. Genellikle konakçı için çok az toksik etki gösteren antiseptikler de antibiyotik olarak kabul edilmektedir. Ancak günümüzde antienfeksiyöz ve antiparaziter amaçlarla kullanılan kimyasal ajanların hepsini kemoterapötikler adı altında toplamak alışkanlık haline gelmiştir.

Kaynakça: Veteriner Farmakoloji Kemoterapotik İlaçlar, Prof. Dr. Yusuf Şanlı, Ankara Üniversitesi Basımevi, 1988, 12-13.

Exit mobile version