Hayvancılıkta 2024 yılı enflasyonun ağır etkisi altında geçti. Enflasyon üreticiyi de tüketiciyi de vurdu. Hatta tüketiciyi satın alma gücü bakımından kötü yönde etkileyen enflasyon “geri teperek “üreticilerimize zarar verdi.
Satın alma gücü zayıflayan bir kısım tüketici süt ve süt mamulleri alamayınca sütü alıp işleyenler satamayacakları ürünlerin üretimini azalttılar. Daha az çiğ süt aldılar. Birdenbire piyasada “süt fazlalığı” oluştu. Halbuki süt fazlalığı yok. Sadece süte ve süt ürünlerine talep azaldı.
Mandıralar ve süt fabrikaları daha seçici oldular. Kaliteli sütleri tercih ettiler. Çiğ süt fiyatları enflasyona karşın yükselmedi. Tam tersi fiyatlar aşağıya çekildi. Benimle temas eden çok sayıda Üretici 14,65 TL olan referans fiyatının çok altında süt satabildiklerinden şikâyet ediyorlardı.
Çiğ süt 17,15 TL olunca “bu rakam bizim elimize geçmez” diyen üreticiler yine memnun olmadılar. Koşullara dayanamayanlar bu işi yapmaktan vazgeçtiler. Böyle giderse, ne yazık ki, vazgeçenlerin sayısı artacak. Piyasada süte talep artmadığı ve tüketicilerin satın alma gücü zayıf kaldığı sürece bu “zincirleme kaza” devam edecek. İnekler kesilirse biz rahimlerini de kaybedeceğiz. Buzağıların ve dolayısıyla da besilik danaların sayısı azalacak.
Diğer bir izlenimim ise taklit ve tagşiş ile ilgili.
(Kelimenin kökenine bakarsak tagşiş “g” ile yazılmalı ama kolay söylendiği için “ğ “yazılıyor). Tarım Bakanlığı yıl sonuna doğru taklit ve tagşiş yapanları ifşa etti. Margarin, nişasta, kemik unu v.s karışımıyla süt ürünleri yapıyorlarmış. Düşünelim ve hesap edelim. Acaba kaç ton süte karşılık gelen bir miktar piyasaya veriliyor? Tabii öyle olunca üreticinin o kadar miktar sütüne de talip olmuyorlar. Süt olmayan süt ürünü yaptıklarına göre.
Çeşitli sebeplerden ürettiği süte talip olmayanların sayısı artınca “süt fazlalığı” diye bir durum ortaya çıkıyor.
Gelelim hayvancılığımızın kronik sorunlarına;
Kronik sorunlardan hiçbir hal olmadığı gibi bunlara yeni sorunlar da eklenmiştir. İşçi bulunamaması, mera alanlarının daralması üretim yapanları önemli ölçüde etkiliyor.
Süt sığırcılığındaki herhangi bir sorun besiciliği de ilgilendirir. Çünkü ülkemizde hâlâ süt sığırcılığından gelen erkek danalar besi materyali olarak kullanılmaktadır. Halbuki, yıllardan beri önerdiğim şekilde, besiye alınan danaların en az yüzde yirmilik kısmının etçi ırklar ve melezlerinden elde edilmesi gerekir.
Üstelik etçi ırklar ve melezlerinden elde edilen karkasların %8’den daha fazla kemik yerine et vereceklerinde biliyoruz. Yani piyasaya %8 daha fazla kırmızı et girecektir. Fakat kullanma melezlemesi konusunda yapılanlar gayet cılız durumdadır. Çünkü süt olmadığı için buna birçok üretici cesaret edemiyor. Gerekli teşvik ve yönlendirmelerle, hiç olmazsa tekerlek dönene kadar, bir itici güç yaratılabilir ise ithalata ihtiyacımız kalmaz.
Sütçü işletmelerin erkek danaları tabii ki besi materyali olarak kullanılacaktır. Fakat oradan gelen her erkek dana için on ton daha fazla süt piyasaya girecek sonra da bu durum geri tepecektir. Özellikle “süt fazlalığından” söz edilirken besi danalarının tümünü sütçü işletmelerden elde etmeyi sürdüremeyiz. Yukarıda izah etmeye çalıştığım gibi bir miktar danayı sütten bağımsız olarak elde etmeliyiz.
Öneriler;
Bazı üreticiler süt sığırcılığından vazgeçtiler. Bu işi yapmaya devam edenlerin kayıplarını önlemeleri şarttır. Buzağı, döl ve süt kayıplarını önleme yönünde gayret göstermeleri, bilgilerini geliştirmeleri, ihmallere son vermeleri gerekir. Bu kayıplar büyük zararlar oluşturuyor. Çiğ süt fiyatı yem fiyatının iki katı olsa belki bu kayıplar çok göze batmaz. Ancak durum öyle değil. Bu zararlar sürdürülebilirliği imkânsız hale getiriyor.
Çiğ Süt maliyeti için tüm dünyada uygulanan hesap yöntemleri gözden geçirilmeli, hangi kalemler çiğ süt maliyeti hesabına girer, hangi kalemler maliyet değil yatırımdır? Bunlar listelenmeli, bazı temel kabullerle bir maliyet çıkarılmalıdır. Her işletmenin maliyeti farklıdır. Temel maliyetin üzerinde mal edenler ve altında mal edenler olacaktır. Herkesin kendine göre avantajları ve dezavantajları vardır. Bir an önce Tarım Bakanlığının öncülüğünde temel kabuller listelenmelidir.
Aynı ülkede birçok “süt maliyeti” hesaplandığında inandırıcı olmaktan çıkıyor, o zaman maliyet hesapları gereğince dikkate alınmıyor.
Diğer önerim ise; ithalat için gittiğimiz ülkelerin ve hayvancılıkta ileri kabul edilen ülkelerin bizden ne fazlaları varsa onların incelenmesidir. Böylece becerebildiklerimizi düzeltme şansımızı kullanabiliriz.
ABD’de en küçüğü 40.000 baş olan, 100.000 başlık, 200.000 başlık feed-lotların (besi yerlerinin) nasıl doldurulduğu, bunu sağlayan tedarik zincirinin nasıl kurulduğu incelenmeli, bizde de bir tedarik zinciri kurulmalıdır.
Yıllardan beri yapılan “hayvancılığın sorunları ve çözüm önerileri” panelleri, konferansları, sempozyumları hiçbir yarar sağlamamıştır. Bunlar gözden geçirilirse görülecektir ki kronik sorunlar olduğu gibi durmaktadır.
Bir öneri daha; ihracatımız arttırılmalıdır. Süt ve süt ürünlerinde belli bir ihracat potansiyelimiz vardır. Ancak maliyetler, süt kalitesi ve arada bir ortaya çıkan ihracat yasakları yüzünden ihracatımız arzu edilen seviyeye gelememiştir. Üretilen sütün bir kısmı ihracat ile değerlendirilmeli, üreticiye verilen pay yükseltilmelidir.
Bizim nüfusumuzu ve turistleri doyurabilecek kadar üretim yapmamız sağlanmalıdır.