Hayvan refahı konusu son 60 yıldır dünyanın hayvancılık gündeminde önemli bir yer tutmaktadır. Ancak, hayvan refahının uluslararası toplumda tartışılması 2014 yılında Birleşmiş Milletler Teşkilatının öncülüğünde ve 46 ülkenin desteği ile kabul edilen Uluslararası Hayvan Refahı Bildirgesinin yürürlüğe girmesiyle yoğunluk kazanmıştır.
Günümüzde Avrupa Birliği Kuruluşları ve üye ülkelerde hayvan refahı konusunda önemli gelişmeler kaydedilmiş ve birçok yasal düzenlemeler yapılmıştır.
Hayvan refahının ilk gündeme geldiği yıllarda bu kavram bir tek stres temeline dayandırılmıştır. Ancak sonraki yıllarda hayvan hakları ve davranışlarındaki gelişmeler sonucu hayvanların duygulara da sahip oldukları anlaşılınca refahın iyileştirilmesinde sadece içinde bulunulan fiziki koşulların düzeltilmesinin yeterli olmadığı, duyguların da dikkate alınması gerektiği gerçeği ortaya çıkmıştır.
Hayvan refahı konusunda ilk resmi tanım İngiltere’de 1965 yılında kurulan Brambell Komitesi tarafından yapılmıştır. Bu tanıma göre, bir hayvan fiziksel ve ruhsal bakımdan iyi bir durumda ise, duygularını ve doğal davranışlarını rahat bir şekilde ifade edebiliyorsa, çevresi ile uyum sürecinde herhangi bir acı, ıstırap ve rahatsızlık duymuyorsa refahı iyi demektir. Bu tanımı açmak gerekirse, hayvan refahının en başta hayvanın fiziksel ve ruhsal olarak iyi olma durumunu ifade eder. Hayvan refahı değerlendirilirken hayvanların morfolojik yapılarını, duygularını ve davranışlarını bir bütün olarak ele almak gerekir. Hayvan refahının hayvanların çevre ile uyum içerisinde olduğu fiziksel ve ruhsal durum olarak da tanımlanabilir. Hayvanların çevreye uyumlarının derecesi hayvan refahının da derecesini belirler.
Günümüzde hayvan refahı veteriner hekimlik etiğinin en önemli konularından birisi haline gelmiştir. Hayvan refahı veteriner hekimlerin, zooteknistlerin, fizyologların ve davranış bilimcilerin ortaklaşa yürütmeleri gereken bir alandır.
Bu alan hayvanların fizyolojik ve psikolojik ihtiyaçlarının belirlenmesini ve hayvan davranışlarının daha iyi anlaşılmasını amaçlanmakta ve pratikte evcil hayvanların yaşamlarının iyileştirilmesine katkıda bulunmaktadır. Genel olarak hayvan refahı çiftlik, pet, egzotik, laboratuvar ve vahşi hayvanların bakımı, beslenmesi, barındırılması, yetiştirilmesi, nakliyesi, kesimi, tedavisi ve bilimsel araştırmalarda kullanılması sırasında ağrı, acı ve ıstırap duyurmadan fiziksel ve ruhsal sağlığının, mutluluğunun, uzun yaşamalarının ve iyilik hallerinin sağlanmasıdır.
Hayvan refahı, hayvan sağlığı, hayvan hakları, hayvan davranışları ve hayvan etiği ayrılmaz bir bütündür. Hayvan, refahının iyi olmadığını davranışları ile belli eder. Fiziksel ve ruhsal durumu iyi olmayan yani refah içinde bulunmayan bir hayvanın hastalıklara yakalanma olasılığı daha yüksektir. Hayvan hakları konusundaki olumlu gelişmeler hayvan refahının iyileştirilmesine de katkıda bulunmaktadır. Özellikle laboratuvar deneylerinin denetlenmesi ve etik kurulların oluşturulması hayvan refahı konusunda atılmış önemli adımlardır.
İnsanlar evde rahatları yerinde olduğunda nasıl mutluluk içinde yaşarlarsa hayvanlar da barınaklarında konfor içinde olduklarında aynı mutluluğu tadarlar. Ancak hayvanların insanlardan farkı verim vermeleridir. Hayvanların ancak rahat bir ortamda stressiz yaşam sürdüklerinde verimleri artar. Çünkü her tür hayvan verimi hormonlar tarafından yönlendirilir. Hormonların da oluştuğu organ genellikle beyindir. Onun için huzur içinde rahat bir yaşam süren hayvanlarda beyinin hormon salgılama işlevi daha düzgün olacağından verimlerde de artış gözlenir. Bu nedenle hayvan refahı ya da konforu hayvan yetiştiriciliğinde çok büyük bir önem taşır.
Hayvanların özellikle de süt ineklerinin en çok ihtiyaç duydukları şey barınakların konforlu olmasıdır. İnekler günlerinin çok büyük bir bölümünü yatarak ve geviş getirerek geçirirler. O yüzden yatma yerleri kuru, temiz ve rahat olmalıdır. Yatma yerleri öncelikle hayvanın vücut ölçülerine uygun olmalı, kum, talaş, sap gibi maddelerle kaplanmalıdır. İnekler yatma yerleri rahat olmadığında ayakta dururlar, geviş getirmeleri azalır, işkembeleri tam çalışamaz ve sonuçta oluşan metabolik hastalıkların doğurduğu döl tutmama ve ayak hastalıkları gibi rahatsızlıklarla karşı karşıya gelirler. İneklerin bulundukları ortam havadar olmalıdır. Kapalı ahırlarda bakılan inekler metabolik faaliyetleri sonucu oluşturdukları metan, karbon dioksit, karbon monoksit, amonyak, hidrojen sülfür gibi zehirli gazları teneffüs ederek solunum yolu hastalıklarına yakalanırlar. Öksürükle birlikte görülen solunum yolu hastalıkları ineklerde yem tüketimini azaltarak süt verimini düşürür, daha ileri durumlarda da ölümlere bile neden olabilir. Onun için süt sığırı yetiştiriciliğinde ve besicilikte hayvanlar kapalı, karanlık, havasız ahırlarda değil açık ya da yarı açık, temiz havalı ve güneş gören barınaklarda bakılıp beslenmelidir. Aynı zamanda hayvanların suları temiz, yemleri taze ve küften arınmış olmalıdır. Hayvanlar yemliklere ve suluklara rahatça ulaşabilmeli ve yiyebildikleri kadar yem içebildikleri kadar su önlerinde hazır bulundurulmalıdır.
Stres hayvan refahını bozan en önemli faktördür. Stresteki hayvanlarda salgılanan kortizol ve adrenalin gibi hormonlar diğer bazı süt ve et verimine yarayışlı hormonların salgılanmasını engelleyerek verimlerin düşmesine neden olurlar. Hayvanlarda stres doğuran çok sayıda neden mevcuttur. Bunlardan en önemlisi çevre ısısının oluşturduğu sıcaklık stresidir. Çevre ısısı 22 santigrad derecenin üstüne çıktığında özellikle süt inekleri strese girer ve bunun sonucunda yem tüketimleri ve süt verimleri düşer. Bunu önlemenin yolu yattıkları yerin üzerine konulacak fanlarla ve duşlarla ineklerin serinletilmeleridir. Ayrıca yarı açık inek barınaklarına kesinlikle duvar yapılmamalı gerektiğinde açılıp kapanan perdeler konulmalıdır. Sıcak havalarda bu perdeler indirilerek hava akımı arttırılıp serinlik sağlanmalıdır.
Hayvanlar bilinenin aksine sosyal varlıklardır. Barınaklarda yan yana bulundukları diğer hayvanlarla sosyal ilişki kurarlar, yemliğe, suluğa ve sağıma birlikte giderler. Bu nedenle ineklerin yerlerinin sık sık değiştirilmesi stres oluşturarak verimlerinin düşmesine neden olur. Ayrıca yemlerinin ve bakıcılarının değiştirilmesi de ineklerde strese yol açar. Hayvanların bir yerden başka bir yere her hangi bir vasıta ile taşınmaları da önemli bir stres kaynağıdır. Nakledilen hayvanlarda en geç bir hafta içinde öksürükle seyreden solunum yolu enfeksiyonları ve buna bağlı olarak gelişen verim düşüklükleri hatta ölümler görülebilir.
Süt ineklerine sağım sırasında, besi danalarına da mezbaha da kesim esnasında iyi davranılmalıdır. Sağım sırasında hormonal faaliyet arttığı için hayvanları sinirlendirip strese sokacak vurma, itme, bağırma gibi davranışlardan kaçınılmalıdır. Aynı şekilde kesilmek üzere mezbahaya getirilen hayvanlara iyi muamele edilmeli, onları strese sokacak davranışlarda bulunulmamalıdır. Aksi takdirde ineklerde sağılacak süt miktarı azalır, besi danalarının ise etlerinde bozulmalar meydana gelebilir.
Yurt dışından ithal edilecek hayvanların taşınması ve nakliyesi konusunda Avrupa Birliği tarafından çok sıkı kurallar getirilmiştir. Özellikle gemilerde ve tırlarda hayvan başına düşen alanlar çok önemlidir. Hayvanların ticari amaçlarla sıkışık bir şekilde bulundurulması yaralanmalara, ekstemite kırıklarına hatta ezilmeden dolayı ölümlere neden olmaktadır. Hayvanların bulundukları mekanlar havadar olmalı ama cereyana maruz kalmamalıdır. Havasız ve kapalı ortamlarda biriken metan, karbon dioksit, hidrojen sülfür gibi gazlar hayvanlarda zehirlenmelere ve üst solunum yolu enfeksiyonlarına yol açar. Olası kazalara ve hastalanmalara karşı gemilerde mutlaka hayvan sayısına göre veteriner hekim ve yardımcı personel bulundurulmalıdır. Nakliye sırasında hayvanların temiz su ve kaliteli yem ihtiyaçları mutlaka sağlanmalıdır. Ayrıca gübre yönetiminin de çok iyi organize edilmesi gerekir. Özellikle Avrupa ülkelerinden gerçekleştirilen canlı hayvan ithallerinde nakliye tırlarla yapılmaktadır. Tırlarda da gemilerde olduğu gibi mutlaka hayvan başına uygun alan ayrılmalıdır. Gemiye nazaran nispeten dar olan tırlarda havalandırmaya çok büyük bir önem verilmelidir. Aynı şekilde hayvanların temiz su ve kaliteli yem ihtiyaçları da sağlanmalıdır. Tırla yapılan hayvan nakillerinde yol boyunca özel olarak konumlandırılmış mola yerlerinde hayvanların belli sürelerde serbest bırakılması büyük önem taşır. Ayrıca nakliye sırasında hayvanların dengelerinin bozulmaması için tırların aşırı sürat yapmaması da arzu edilir.
Refah olgusu, çiftlik hayvanlarında olduğu kadar evde bakılan pet (arkadaş) hayvanlarda da çok önemlidir. Özellikle büyük cüsseli köpeklerin evde bakılması onlara ne kadar iyi konfor sağlandığı düşünülse de hayvan refahı ve hakları açısından doğru bir yaklaşım değildir. Çünkü büyük cüsseli köpeklerin doğalarında tabiatta özgürce yaşama içgüdüsü vardır. Aynı şekilde hayvanat bahçelerinde gösterime sunulan çoğu vahşi hayvanların da konfor içinde yaşadıkları söylenemez. İnsanlar bu tür hayvanları eve ya da hayvanat bahçesinde bir kafese kapayarak onlara rahat bir ortam sağlamayı, iyi yemlerle beslemeyi konfor açısından uygun bulsalar da hayvan refahı ve hakları açısından doğru yapmadıkları açıkça ortadadır. Bu hayvanlar doğaları gereği serbestçe dolaşabilecekleri kendi ırkından olanlarla sosyal ilişkiler kurabilecekleri daha doğrusu özgürce yaşayabilecekleri bir ortam isterler.
Son zamanlarda laboratuvar ya da deney hayvanlarının refahı ve hakları konusunda da önemli ilerlemeler kaydedilmiştir. Her ne kadar kimi gelişmiş ülkelerde özellikle köpeklerin yasa dışı olarak deneylerde kullanılması büyük tepki doğurmuşsa da bu hayvanlarla ilgili olarak etik kurullarının oluşturulması hayvan refahı ve hakları konusunda atılmış önemli bir adımdır.
Hayvan refahı ya da konforu son yıllarda özellikle Avrupa Birliği kuralları bağlamında bizim Ülkemizde de daha çok önemsenen ve dikkate alınan bir olgu haline gelmiştir. Ancak Türkiye olarak bu konuda kat etmemiz gereken daha çok uzun bir yol vardır. En başta verimlerinden yararlandığımız çiftlik hayvanlarının refahına büyük önem verilmesi gerekir. Bunun için de özellikle çiftlik hayvanlarının barındırılması ve beslenmesi konusunda önemli adımlar atılmalıdır. Artık hayvan yetiştiriciliğinde kapalı ahırlara, bağlamalı sisteme, kalitesiz yemlerle beslemeye, beton zeminlere, yaş ve kirli ortamlara, kafes tavukçuluğuna bir son verilmelidir. Hayvanlar zamanlarının çoğunluğunu doğaları gereği bulunmaları gereken meralarda ve otlaklarda geçirmelidirler.