Eski Mezopotamya’da Veteriner Hekimlik Mesleği

Eski Mezopotamya'da Veteriner Hekimlik Mesleği

Chiodi'den, Sümerlerde inek sağımı.

Eski Mezopotamya’da Veteriner Hekimlik Mesleği, Dicle ve Fırat nehirleri arasında eski Mısır medeniyet ile çağdaş olan Sümerlerde tababet konusunda bilgilerimiz daha sonraki devirlere dayanır. Gözlemci olan Sümerler birçok bitkilerin farmakolojik etkilerini biliyorlardı. Zamanımıza kadar gelmiş Sümerce bitki isimleri vardır. Bitkilerde cinsiyetin varlığını da fark etmişlerdir. Örneğin hurma yetiştiriciliğinde erkek ağaçlardan alınan çiçeklerin dişi ağaç çiçekler ile temasının, cinsiyetten bahsetmeksizin, gerekli olduğunu öğrenmiş bulunuyorlardı. Kabataslak, zooloji klasifikasyonu yapmışlar; hayvanları balıklar (ve suda yaşayan diğer hayvanlar), articulata, yılanlar, kuşlar ve dört ayaklılar olmak üzere ayırmışlardır.

Veteriner tarihçisi Leclainche Sümerlerde veteriner hekime Monai—su, insan hekimine A-su dendiğini bildirmektedir.

Mezopotamya’da Veteriner hekimlik mesleği Sümerlerden sonra yerleşmiş olan Babil’iler de uygarlık onlarınkinin bir devamı idi. Hekimlik din ve sihirle karışık olarak yapılmaktadır. Özellikle salgın hastalıklar günah işleyen insanları tanrıların cezalandırması olarak kabul ediliyordu. Bu semitik inanış sonraları Ahdiatik yoluyla Batı dünyasını etkilemiştir. Mısırın aksine olarak Mezopotamya’da koruyucu hekimliğe önem verilmiştir. Bu daha sonra Musevilere intikal eder. Babillilerin bazı hastalıkların bulaşıcı niteliğini anlamış oldukları tarihçiler tarafından tartışılmaktadır. Bulaşmayı fiziksel sebeplerden daha çok sihri sebeplerle izah ettiklerine inanılmaktadır. Bazı kere hastalıkların yayılmasında çok küçük yaratıkların (insektler) rol oynadığı müşahede edilmiştir. Sümer ve Babilliler hayvan yetiştiriciliğine önem vermişlerdir. Kazılarda bulunan kabartmalarda ineklerin sağımını, sütün dar boğazlı kaplarda muhafazasını gösteren resimler vardır.

Mezopotamya milletlerinin hekimliğe en önemli hizmetleri hastaların izole edilmesidir. Bu İbranice yazılarla daha sonra Batı dünyasına geçmiştir. Babillilerin bıraktıkları en önemli belge Hammurabi Kanunlarıdır. Bu kanunlar Kral Hamurabi (M. Ö. 1728 — 1688) tarafından düzenlenmiş olup insan ve hayvanlarda tedavi ücretleri, başarı gösterilmeyen tedavide cezalara ait maddeleri ihtiva eder, Hammurabi Kanunları tarihte hekime (insan ve hayvan) ücretleri tespit eden ilk kanunlardır. Kanunun 215 — 223 üncü maddeleri insan hekimliğine, 224 ve 225 inci maddeleri veteriner hekimliğe aittir.

Eğer bir sığır veya eşek doktoru bir sığır ya da eşeğin ciddi bir yarasının tedavisinde başarılı olursa hayvan sahibi doktora bir gümüş sikkenin altıda birini öder. Eğer tedavideki hayvan ölürse veteriner sahibine hayvanın değerinin dörtte birini ödemek zorundadır.

Veteriner hekim insan hekiminden daha az ücret almaktadır. Bir kölenin yarası iki sikke, halktan bir kişininki beş, aristokrat bir kimseninki ise 10 sikkeye tedavi edilmektedir. Buna karşılık insan hekiminin cezaları da daha yüksektir. Eğer tedavide köle ölürse yerine başka köle satın alır, eğer ölen aristokrat bir kimse ise hekimin elleri kesilir. Bu sonuncu ceza hekim ikinci defa aynı hatayı yapmasın diye verilmiş olmalıdır. Bu durumda hekimin hastalığın prognozuna önem vermiş olması gerekir.

Prognozun tayininde falcılık başta gelmektedir. Zaten Sümer ve Babillilerde tababetin gelişmesine sihir ve büyü kadar falcılık da en büyük engel olmuştur. Hasta başında kesilen keçi ve özellikle koyunun karaciğeri hastalığın prognozunu tayin için fal bakmak üzere kullanılırdı. Mezopotamya halkına göre bazı hayvanlar özellikle koyun, insan türünün sahip olmadığı istikbal bilgisine sahipti ve bu bilgi karaciğerlerin biçimi ile aksetmekteydi. Koyun karaciğerinin üç esaslı lobusu bu işaretleri taşımaktadır. İncissura vena umbilicalis’e karaciğer ırmağı adı verilmiş, yukarı lobusta bulunan iki çıkıntı processus pyramidalis ve processus papillaris karaciğerin parmağı, ve karaciğerin kolu adları ile anılmakta idi. Kazılarda öğretim amacı ile kullanılmış, kilden yapılmış ve lobusları üzerinde çivi yazıları bulunan karaciğer modelleri bulunmuştur.

Buna benzer kilden modeller Hititler zamanına ait olup Boğazköy’de ve İtalya’da Etrüsk kazılarında meydana çıkarılmıştır. Karaciğer Mezopotamya milletlerince çok önemli bir organ olarak kabul edilmiştir. Kan hayat suyudur. Gözle karaciğerin çok kan ihtiva ettiği görüldüğünden karaciğer hayatın merkezi kabul edilmiştir. Kalp ise zekânın merkezidir. Babilliler arter damarları ile vena damarları arasında bir fark görmedikleri halde gece kanı (vena kanı) ile gündüz kanı (arter kanı) nı ayırmışlardır. Karaciğerle bu kadar yakından ilgilenmelerine karşılık din ve sihir etkisi altında anatomi bilgisi umulduğu gibi gelişmemiştir. Babillilerde hekimin en önemli görevi hasta vücuttan daha önce girmiş olan kötü ruhları çıkarıp atmaktı. Bunun için de en çok dua edilirdi. Bununla beraber ilâçlar da uygulanırdı.

Hamurabi Kanunlarında ata rastlanmamaktadır. Daha sonraki tabletlerde at hastalıkları ve tedavilerinden bahsedilir.

Kaynakça

Veteriner Tarihi, Prof. Dr. Nihal Erk, Ankara Üniversitesi Basımevi, 1966, 18-21.

Exit mobile version