DNA, 1860’ların sonunda İsviçreli Biyolog Friedrich Miescher hücrelerin kimyasal yapısını ve işlevlerini anlayabilmek için araştırmalarında beyaz kan hücrelerini kullanmaya karar verdi. Kullanılmış sargı bezlerindeki iltihap sıvısından beyaz kan hücrelerini ayrıştırmaya çalıştı. Friedrich Miescher ilk olarak hücredeki proteinleri inceledi. Proteinleri parçalamak için pepsin ile bir hücreyi muamele ettiğinde çekirdeğin küçüldüğünü (büzüldüğünü); ama esas itibari ile bozulmadan kaldığını gösterdi. Miescher peptit parçalanmaya karşı dayanıklı olan bu çekirdek materyalinin başka pek çok ajanlarla muamele edildiğinde proteinden tamamen farklı davrandığını ve bir proteinde bulunması beklenen karbon, oksijen, hidrojen ve azotun yanı sıra fosfor elementini de içerdiğini gösterdi. Bu maddeye, hücre çekirdeğinin içinde bulunduğu için, nüklein (çekirdek özü) adını verdi. Asit özelliği gösterdiği belirlenen bu madde daha sonra “nükleik asit” ve nihayetinde deoksiribonükleik asit (DNA) olarak isimlendirildi.
Deoksiribo Nükleik Asit veya kısaca DNA, yaşayan her canlının her hücresinde bulunmaktadır. DNA; bir organizmanın oluşması, sürdürülmesi ve onarılması için tüm talimatları veren yapıdır. DNA’ların çoğalması ve bir canlıdan bir canlıya geçmesiyle hayvanlar, bitkiler ve mikroorganizmalar yavrularına kendi özelliklerini verebilir. Bizler de insanoğlu olarak, hücrelerimizdeki DNA’nın yarısını annemizden diğer yarısını da babamızdan alırız. Bu nedenle, aslında her iki ebeveynin de karakteristik bir karışımı olarak ortak bir mirası taşıyoruz.
DNA’nın Haritası: İnsan Genom Projesi
Watson ve Crick, DNA’nın çift sarmal yapısını açıkladıktan sonra DNA’nın kimyasal yapısını oluşturan bazların sırasını belirleme çalışmaları başladı. 1990’da insan genomundaki yaklaşık üç milyar baz DNA dizileme teknolojisi ile sıralanmaya (DNA dizileme) başlandı ve çalışmalar Nisan 2003’te tamamlandı. Çok miktarda veri içeren bu çalışma biyoinformatik gibi alanların gelişmesine öncülük etti. Bu sayede elde edilen veriler daha hızlı ve kolay işlenebiliyor, aynı zamanda daha kolay erişilebiliyor. Genlerin ve proteinlerin işlevleri hakkında detaylı bilgiler öğrenmeye imkân veren bu proje ile sağlık, biyoteknoloji ve yaşam bilimleri alanlarındaki araştırmalar hızlandı. Artık genetik faktörler hastalıkların teşhisinde, tedavisinde ve önlenmesinde kullanılıyor. Örneğin İnsan Genom Projesi ile bugüne kadar keşfedilen hastalık geni sayısı 1800’den fazla. Ayrıca 2000’den fazla genetik test uygulanabilir durumda.
İnsan Genom Projesi ile gen bilgi bankaları oluşturuluyor, kalıtsal hastalıklar tanımlanıyor, genetik danışmanlık sağlanıyor ve kalıtsal hastalıkların teşhis edilebilmesi için güvenilir, düşük maliyetli, kısa sürede uygulanan genetik tanı kitleri geliştiriliyor. DNA’ya dair bilgilerimiz gelişen teknolojinin de yardımıyla her geçen gün artıyor. Genetik mühendisliği tekniklerinden faydalanarak yeniden düzenlenen DNA sadece sağlık alanında değil endüstri alanında da uygulamalara sahip.
Kaynakça
- bilimgenc tubitak
- biyologlar
- dergipark
- thd