Buzağıları mikroplar öldürmez, ihmal ve bilgisizlik öldürüyor. Ülkemizde doğması gereken buzağıların bir kısmı yavru atma sebebiyle canlı doğamazken, büyük bir kısmını ise ishal, septisemi ve solunum yolu enfeksiyonlarından dolayı kaybediyoruz. Bunların yanı sıra göbek iltihabı, eklem iltihabı ve başka sebeplerden buzağıları kaybediyor olsak da yukarıda saydıklarımız yoğunluktadır.
Buzağılar çiftliklerin, dolayısıyla da hayvancılığımızın geleceğidir. Gelecek dönemin düveleri, besi danaları olan buzağılarımızı yitirirsek, bunca materyale rağmen yeterince damızlık düvemiz ve besi danamız olmaz. İthalata muhtaç hale geliriz. Kayıplarımızın toplamı hesap edilirse, sanırım, ithalat yoluyla getirdiklerimizden çok fazla bir rakam çıkacaktır.
Özellikle septisemi, enzootik pneumoni yani öksürük konusunda 80’li yılların sonlarına doğru, 90 lı yılların başlarında meydana gelen olumlu gelişmelerle çaresizliğimiz son buldu. Daha önceki yıllarda gerek koruyucu aşılama, gerekse hem tedavi edici, hem de koruyucu antiserumlar gibi olanaklarımız yoktu. İshal, septisemi ve komplike olaylar için bunlar imdadımıza yetişti. Şimdi elimizdeki olanaklar ile artık buzağı kaybetmiyoruz. Ancak; doğumdan önce ineklere, doğumdan sonra ise buzağılara uygulanacak olan aşı ya da antiserumları ihmal edersek yine kayıpları önleyemeyiz.
Yeni doğan buzağıyı annesinin ve diğer yaşlı hayvanların yanından ayrı bir yere koymalı, bilerek, görerek ağız sütünü aldığından emin olmalıyız. En az 2 litre ağız sütünü doğumu takiben ilk 2 saat içerisinde buzağıya içirmeliyiz. Bu miktar ilk 12 saat içinde en az 6 litreye tamamlanmalıdır. Bu miktarların üzerine çıkılmasında yarar vardır.
Sürü yönetiminin temel kuralı olan “Kuru ve Temiz” kuralına, ihmal edilmeksizin, uyulmalıdır. Doğumdan hemen sonra buzağının göbek kordonu iyotlu bir dezenfektan ile temizlenmelidir.
Buzağıları yitirmemize sebep olan diğer önemli hastalık öksürük veya enzootik pneumoni olarak bilinen solunum yolu enfeksiyonudur. Solunum yolu enfeksiyonları çok faktörlü hastalıklar grubuna girer. Stres ile başlayan problem viruslarla ilerler. Son darbe ise mikroplar, özellikle de pasteurella adı verilen mikroplarla vurulmuş olur.
Öksürük olan buzağı ölmezse bile, halk arasındaki deyimle, “kavruk” kalır. Emsallerinin potansiyeline ulaşamaz. İyi bir düve, iyi bir besi danası olamaz.
En başta “Stres” demiştik. Buzağıların başlıca stres dönemi “Sütten Kesme” günleridir. Doğru bir besleme, selüloz sindirimine alıştırma, işkembe oluşturma yöntemi izlenmezse, sütten kesme zamanında buzağılar büyük ölçüde strese girerler. Stresi takiben viruslar, onları da takiben bakteriler devreye girer. Yani her şey stres ile başlar. Buzağıların ileride, büyüdükleri zaman birer geviş getiren, selülozu sindiren hayvanlar olduğunu unutmamalıyız.
Sütle ya da buzağı mamasıyla beslediğimiz buzağılarımızın işkembe oluşumlarını sağlamak üzere kaliteli kuru ot ve buzağı başlangıç yemi verilmesi şarttır. Doğduklarında işkembe ve diğer ön mideleri olmayan buzağılar, sütten kesildiklerinde dört mideli, geviş getiren, selülozu sindirebilen birer düve veya dana adayı olacaklardır. Sütten kesme buzağının yaşamındaki en büyük değişikliktir. Her türlü değişiklik stres faktörü olduğuna göre, bu dönemin de stres yaratacağını bilerek birkaç gün “profesyonel yardım” yapmak gerekecektir. Selüloz sindirimine yardımcı olan, işkembedeki yararlı bakterileri destekleyen, vücuda güç veren, vücut direncini arttıran vitamin, mineral, enerji yardımlarını buzağılardan esirgemeyelim.
Görüldüğü gibi buzağıları mikroplar öldürmez, buzağıların ölümünü engellemek için aşılarımız, antiserumlarımız, destek ürünlerimiz vardır. Bu olanaklara rağmen buzağı kaybı yaşıyorsak, bir ihmalimiz, bir eksikliğimiz, bilgisizliğimiz söz konusu demektir. Benzer durumlar kuzu ve oğlaklar için de geçerlidir.
Buzağıları, yavruları kaybetmeyelim, çiftliğimizin ve ülkemiz hayvancılığının geleceğine sahip çıkalım.