Akvaryum balıkları, süs balıklarının yaşam ortamı olan akvaryumda, doğal ortama uygun bir biyolojik denge ön koşuldur. Bu ön koşul için de kimi parametrelere ilişkin verilerin bilinmesi ve uygulanması zorunludur.
Akvaryum Balıkları İçin Akvaryum Nasıl Olmalıdır?
Akvaryum değişik şekil ve büyüklükte olabilir. Ancak yüksekliği 50-60 cm’yi geçmemelidir. Bu derinlik, bazı balıkların (Corydora, Hoplosternum) oksijen gereksinimlerini, kısmen de olsa, periyodik olarak su yüzeyinden aldıkları hava ile karşılamalarına olanak sağlar.
Bir akvaryuma konulacak balık miktarı akvaryum vollümü yanında, akvaryumun yüzeyi ve balık boyları dikkate alınarak belirlenmelidir: 1000 cm2 yüzey alanına sahip bir akvaryuma; 1 cm uzunluğundaki balıklardan 180, 2 cm ‘liklerden 100, 5 cm ‘liklerden 12,8 cm ‘liklerden 5, 10 cm ‘liklerden 2 ve 15 cm uzunluğundaki balıklardan da 1 adet ideal sayıdır.
Akvaryumun taban örtüsü kum, taş ya da topraktan oluşur. Bunlar dekoratif elementler olmaları yanında balıklara saklanacak yer oluşturmaları nedeniyle biyolojik işlev de görürler. Bu elementler demir içermemeli, dezenfekte edilerek (javel suyu ile) kullanılmalıdır. Taban örtüsünün killi olmamasına da özen göstermelidir. Killi taban örtüsü akvaryum suyunu bulandırır. Toprak, akvaryum bitkilerinin fikzasyonuna olanak sağlar ve onlar için gerekli elementleri içerir. Ancak, akvaryumlarda toprak yerine çogunlukla kum kullanılmaktadır. Kum kolaylıkla havalandırılabilir, böylelikle de mikroorganizmaların tabana çöken organik maddeleri yıkımlanması sağlanır. Kumun bereleyici karakterde olmaması gerekir. Aksi taktirde balıklarda (Betta, Cichlidae, Splendes) ağız yaralarına neden olur.
Akvaryum tabanı, temizliğe olanak sağlayacak biçimde eğik olarak düzenlenmelidir. Böylelikle atıklar ve yem atıkları putrefaksiyona uğramadan sifonla alınabilir.
Taban elementerinin esmer-siyah renge dönüşmesi putrefaksiyonun göstergesidir. Renk değişimi hidrojen sülfürden ileri gelir. Hidrojen sülfür akvaryum suyunda oksijen oranın azalmasına ve balıklarda methemoglobin oluşumuna neden olur. Taban elementlerin de renk değişikliği saptandığında ivedilikle gerekli önlemler alınmalı ve mümkünse taban elementleri değiştirilmelidir.
“SU” Akvaryumun En Önemli Elementidir
Türlere göre farklılık olmakla birlikte, ekzotik balıklar için suyun ısısı 20-28 oC arasında olmalıdır. Isıtma termostatlı bir termik rezistansla sağlanır. Filtrasyon sırasında ya da aeratörle karıştırılarak ısı dağılımı sağlanır.
Isı değişikliği balıklarda bozukluklara, hatta mortaliteye neden olabilir. Anormal yüzme, paralizi, dispne ve diskromi ısı değişikliklerinde ortaya çıkan başlıca bulgulardır. Bu bulgular akvaryum suyu değiştirildiğinde ve akvaryum ısısı kontrol edilmeden akvaryum alınan yeni balıklarda da görülebilir.
Akvaryum Suyu Nasıl Olmalıdır?
Akvaryum suyu berrak olmalıdır. Berraklık iki tür filtrasyonla (mekanik, nitrifiksayon) sağlanır. Filtrasyon balık dışkılarının ve yem artıklarının eliminasyonuna da olanak sağlar.
Akvaryum suyunun sertliği hidrotimetrik dereceyle (DT ya da TH 10 mg CaO/litre) ölçülür. Geçici sertlik kalsiyum karbonattan (karbonik asit, Ca), kalıcı sertlik ise kalsiyum sülfat ve magnezyum tuzlarından (Ca++, Mg++) kaynaklanır. Distile suyun hidrotimetrik derecesi sıfırdır. TH derecesine göre akvaryum suları şu şekilde değerlendirilir: 0-5 çok tatlı, 6-10 tatlı, 11-15 normal, 16-20 az sert, 21-25 sert, 26-30 çok sert su. TH değeri 30 ve bunun üzerinde olan sular akvaryum suyu olarak kullanıma uygun değildir.
Akvaryum suyunun pH’sı 6-7.5 sınırları arasında (türe göre) olmalıdır. Suyun sertilği ile pH değeri arasında yakın ilişki vardır; genelde tatlı sular hafif asit, sen sular ise alkali reaksiyonludur.
Akvaryum suyu alkali reaksiyonlu olduğunda balıklarda komplike ülserler şekillenir. Asit reaksiyonlu su ise balıklarda ani, amaçsız yüzme hareketlerine neden olur; balıklar suyun dışına sıçrar. Vücutları mukus tabakasıyla örtülür, mortalite görülebilir. Bazı balıklar (labeo bicolor) asit ortama özellikle duyarlıdır. Akvaryumda selülolitik bakteriler bitki parçalarını degrade ederek humik asit oluşumuna neden olurlar. Sonuçta pH düşer.
pH ve TH balıklar için önemli iki parametredir. Bu iki parametre basit yöntemlerle (kolorimetrik) kolaylıkla denetlenebilir.
Akvaryum Suyunun Oksijeni Nasıl Olmalıdır?
Suda oksijen saturasyonu ısı ve amosfer basıncına bağımlıdır: 775, 760 ve 750 mm Hg basınçlarda 21 °C ‘ta saturasyon sırasıyla 9.0, 8.8, 8.7 mg/l olmasına karşın bu değerler 25 oC ‘te 8.5, 8.4, 8.3; 28 °C ‘ta ise 8.1, 7.9 ve 7.8 g/ l’dir.
Akvaryum suyunda oksijen düzeyi iki faktöre bağlıdır; atmosferik değişim ve fotesentez. Bitkiler gündüz CO2 tüketir ve O2 libere ederler; gece durum tersine döner.
Bazı türler diğerlerine oranla daha çok oksijene gereksinim duyarlar. Labyrinthidae, Trichoaster, Cnetopoma ve Betta gibi bazı akvaryum balıkları ise yardımcı bir akciğere sahiptir. Bunlar periyodik olarak su yüzeyinden hava kaparlar, dolayısıyla oksijen yönünden fakir olan suda bile yaşayabilirler.
Oksijen yetmezliği halinde balıklarda ajitasyon, yüzlek solunum ve solungaçların açık durumda olduğu gözlemlenir. Hipoksi nedeniyle ortaya çıkan bu bulgular akvaryum suyunun havalandırılmasıyla giderilir.
Akvaryum suyunun oksijenle aşırı saturasyonu ise balıklarda gaz embolisi sonucu mortaliteye neden olabilir. Çok seyrek görülebilen bu durum aşırı yapay havalandırmadan ya da fotosentezden kaynaklanabilir.
Akvaryum suyunda, oksidasyona uygun ortamda organik azotlu maddelerin degradasyonundan kaynaklanan azotlu 5 kimyasal madde bulunabilir. Bunlar organik azot (R . NH2) amonyak (NH3, NH4), nitritler (NO2). nitratlar (NO3) ve gaz azottur. Akvaryum suyunda mikroorganizma popülasyonuna bağlı olarak şekillenen bu azotlu maddelerden amonyak bakterilerin de katkısıyla solungaç lezyonlarına ve sonuçta asfeksiye neden olabilir. Nitritler ise methemaglobin oluştururlar. Akvaryum bitkileri organik artıklardan kaynaklanan azotlu maddeleri asimile ederek koruyucu işlev görürler. Ancak bu işlev bitki sayısı ve organik artık miktarıyla orantılıdır.
Akvaryumda Olması Gereken Diğer Özellikler
Klor balıklarda solungaç epitelini etkileyerek asfeksiye neden olabilir. Klorlu musluk suları bir gece açıkta bekletildikten sonra akvaryuma konmalıdır. Aynı önlem ozonlu su için de zorunludur.
Galvanizli demirle yapılan akvaryumlarda zamanla toksik çinko tuzları libere olabilir. Akvaryum suyu ile temas eden metal yüzeyler toksik olmayan boyalarla boyanmalı ve ısıtıcılar iyi izole edilmiş olmalıdır.
Sigara dumanıyla kirli atmosfer de balıkları olumsuz yönde (nikotin) etkiler. Bu olumsuz etkilerden korunmak için her ay akvaryum suyunun 1/4 ‘ünün mutlaka değiştirilmesi önerilmektedir.
Akvaryum güneşi ışığı ile yada yapay olarak aydınlatılır. Işık fotosentez için zorunludur. Yapây aydınlatmada ışığın absorpsiyon spektrumu fotosenteze uygun olmalıdır. En iyi yapay aydınlatma flöresans lambayla birlikte normal ampülle sağlanır. Işık şiddeti doğrudan fotosentezi etkiler. Aydınlatma şiddeti bitki türüne ve derinliğe göre ayarlanmalıdır. Yüzen bitkilerle ışıktan rahatsız olan balıklar için gölgelik alanlar oluşturulabilir.
Akvaryum bitkileri çoğunlukla ekzotik karakterde olduklarından günde 10-12 saatlik aydınlatma periyoduna gereksinim duyarlar.
Sürekli ve aşırı aydınlatma akvaryum balıklarını adeta delirtir; Akvaryum çeperine ve taban örtülerine çarparak yaralanır.
Suyu sert ve nitrat yönünden zengin olan akvaryumlarda algler hızla çoğalarak bitkileri öner ve ölümlerine neden olurlar. Bazı vejeteryan balıklar (Gyrinocheilus, Plecostomus) ve sümüklüler (Ampullaria) alglerle beslenerek biyolojik dengenin korunmasına katkıda bulunurlar.
Bazı akvaryum balıkları (Duscus gibi) şiddetli ışıktan çok rahatsız olduklarından akvaryumun gölgelik bölgelerine saklanırlar ve sonuçta yeterince beslenemezler.
Akvaryum balıkları canlı ya da kuru yemle beslenirler. Kuru yemle besleme hem kolay, hem de ucuzdur. Canlı yemler parazit ve bakteri taşıyabilirler.
“Acıkan balık sağlıklıdır”
Yem; küçük miktarlarda, iyi dağıtılarak ve kısa sürede tüketilecek şekilde verilmelidir. Fazla yem verildiğinde, tüketilemeyenler dibe çöker ve putrifiye olur. Böylelikle biyolojik denge bozulur. Genel kural olarak, verilen yem 10 dakika içerisinde tamamen tüketilmelidir. Kuru yeme ek olarak 15 güne bir (özellikle herbivorlara) ıspanak veya marul yaprağı bulamacı verilmesi öğütlenmektedir.
Balıklarda beslenmeye bağlı olarak konstipasyon ya da indigesyon şekillenebilir. Konstipasyon solunum güçlüğü ve anormal yüzme ile dikkati çeker; balık şişmiş durumdadır. Konstipasyon balığın büyüklüğüne göre oral yolla damla miktarlarda (2-3 damla) parafin likit verilerek sağıtılabilir.
İndigesyon çoğunlukla aşırı yemden, beslenmeden kaynaklanır ve fatal olabilir.
Bir akvaryumda birlikte bulunacak balıkların seçimi de oldukça önemlidir. Akvaryum balıklarında türler arası geçimsizlik olduğu gibi aynı türde de geçimsizlik olağandır. Örneğin bir akvaryuma alınan aynı tür balıkların erkekleri (Betta) birbirini öldürür.
İhtiyopatolojide genellikle semptom ve lezyonlar pek spesifik değildir. Anormal yüzme, yüzeysel solunum, yem tüketiminin durması ve ülser ile furonkul başlıca hastalık bulgularıdır. Tanı canlı balıklarda yapılır. Ölmüş onlarda bakteri proliferasyonu çok hızlıdır.
Kaynak
Veteriner Klinik Farmakoloji ve Formüller, Prof. Dr. Süleyman Şener, Pethask Veteriner Hekimliği Yayınları, İstanbul 1990, 519-522.