2025 Yılı Başında Türkiye Hayvancılığının Durumu ve Sorunları

2025 Yılı Başında Türkiye Hayvancılığının Durumu ve Sorunları

2025 Yılı Başında Türkiye Hayvancılığının Durumu ve Sorunları, Türkiye’de hayvancılık 1950 yılından bu yana çeşitli emperyalist kuruluşların çok yoğun saldırılarına uğradı. Bu kuruluşlar arasında GATT (Gümrük Tarifeleri ve Genel Ticaret Anlaşması)’ı Dünya Ticaret Örgütü’nü, Ekonomik İşbirliği Teşkilatı’nı, Gümrük Birliği’ni, Dünya Bankası’nı, IMF (Uluslararası Para Fonu)’yi, American Holstein Association (Amerikan Holstein Birliği)’ı ve American Soybean Association (Amerikan Soya Birliği)’ı sayabiliriz. Anılan bu kuruluşların temel amacı, hayvancılığı gerileterek Türkiye’yi canlı hayvan ve hayvansal ürünler bakımından dışa bağımlı kılmaktır. Bu emperyalist kuruluşlar asıl uygun ortamı 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra bulmuşlardır.

Yerli işbirlikçileri ile birlikte hayata geçirdikleri neoliberal politikalarla Türkiye’de serbest piyasa ekonomisinin temellerini atmışlar, tüm öteki sektörlerde olduğu gibi hayvancılık sektöründe de onarılmaz yaralar açmışlardır. Asıl önemli ataklarını 2010 yılında yapmışlar, 2008 krizinin ardından kesilen damızlık ineklerin yerini doldurmak bahanesiyle yurt dışından dişi damızlık düve ithalatını serbest bırakmışlardır.

Yerli işbirlikçiler, 2010-2024 yılları arasındaki 14 yıllık sürede halkın milyarlarca dolarını Latin Amerika’nın ve Avrupa’nın hayvan yetiştiricilerine aktararak onları zengin etmişler, Türk üreticilerini ise batırarak fakirleştirmişlerdir. Yıllardır süregelen bu dış müdahalelerin ardından Türkiye hayvancılığında bugün gelinen nokta hiç de iç açıcı değildir.

Süt sığırı yetiştiriciliği alanında şimdiye kadar hiç görülmedik biçimde büyük bir kriz yaşanmaktadır. Özellikle son üç yılda dövizdeki aşırı değerlenmeye bağlı olarak büyük çoğunluğu ithal mallardan oluşan hayvancılık girdi fiyatları aşırı ölçüde artmış, buna karşın baskılanan çiğ süt fiyatları neredeyse yerinde saymıştır. Bunun sonucu olarak da kar edemeyen küçük ve orta boy süt sığırcılığı işletmeleri damızlık ineklerini bile mezbahada kestirmek zorunda kalmışlardır.

Türkiye’de hayvancılığın geçmişini ve bugünkü durumunu böylece özetledikten sonra asıl önemli olan çözüm önerileri üzerinde durmak istiyorum. Çözüm önerilerine geçmeden önce, şu anda döviz fiyatlarındaki durgunluk nedeniyle krizin hız kestiğini ve bu nedenle de hayvancılık girdi fiyatlarında belirgin bir artış yaşanmadığını belirtmeliyim.

Birinci çözüm önerim, krizden etkilenmiş ama bir şekilde ayakta kalmış olan küçük ve orta ölçekli süt sığırcılığı işletmelerine devletin her bakımdan sahip çıkmasıdır. Bu işletmeler krizden korunmak için öncelikle ellerindeki hasta, verimsiz, kısır ve topal ineklerini kestirmişlerdir. Bu durum anılan işletmelerin elinde görece daha sağlıklı ve verimli ineklerin kaldığını göstermektedir. Devletin öncelikle ayakta kalmayı becerebilmiş bu işletmeleri saptayıp doğru bir yöntemle mevcut durumlarını ortaya koyması gerekir. Daha sonra da Tarım İl ve İlçe Müdürlüklerinde büro memurluğu yapan veteriner hekim ve zooteknistleri bu işletmelerde görevlendirip asıl işlevleri olan koruyucu aşılama, genetik ıslah, verimlilik, beslenme ve hayvan refahı konularında danışmanlık yapmaları sağlanabilir.

İkinci çözüm önerim ise şu anda eksikliği duyulan ve ithal edilmek zorunda kalınan gebe düvelerin devletçe yetiştirilip üreticilere dağıtılmasıdır. Öncelikle sayısı on dördü bulan Devlet Tarım İşletmelerinde mevcut dişi damızlıkların sayısı artırılmalıdır. Sonra da sayısı artırılan bu ineklerden doğacak dişi buzağılar bilimsel yöntemle yetiştirilip düve haline getirilmeli ve bu düveler gebe bırakıldıktan sonra erken Cumhuriyet döneminde olduğu gibi maliyetine halka dağıtılmalıdır. Böylesine büyük bir projenin teknik personel gereksinimi işletme dışında sözleşmeli olarak istihdam edilecek işsiz veteriner hekim ve zooteknistlerden sağlanabilir.

Exit mobile version